5 Ocak 2021 Salı

YENİ SEFER

Korkunun sesi aynı, bana eşlik et 
Seçkinler doğacak, ölecek ve sonraki hayat 
Nankör, marş kölesi insanlar itaat ettikçe 
Tanrılarını kanlarımızla besleyecek 

Sessizlik kılığında bir başka katil için 
Kiliseler, kurbanlar ve nece sanatçılar 
Bu savaşa mefhum, kılıcı indirene dek 
Çekilen acı durulmayacaktır 

Devirler boyu masumlar 
Külyutmaz gerçekleri getirdi 
Kimi öldü, kimi ölmekten beter 
Çarmıha gerilen İsa kadar çivili 
Unutulan tanrılar kadar bitkinim 

Ve bugün yeni bir sefer başlayacak 
Altın çağ gelmeden önce 
Son bir savaş, beklenilen savaş 
Emin ol daha nice insan ölecek 
Ve sizler birer piyon olarak 
Sadece ölmekle yükümlüsünüz



KAYIP

İnsan, bir ayağı çukurda
İnsan, bir eli kanlı
Ve bir eli sevdalı
Bilmez, bilmek istemez aşkı

Ay doğar, güneş ölür
İnsan kederini bırakır
Geceye atıldı iftiralar
Ruhları acı ile kaplı

İnsan, bir öyledir bir böyle
Ahenge kapılır bazen
Ve bazen kedere
Hiçliktir, nedensizce



4 Ocak 2021 Pazartesi

BARIŞ GETİREN

Nefessiz bir dakika durmadan
Ölmem gerektiğini bile bile, korkusuz
Onlarca adım, binlerce yemin, tonlarca küfür
Şükürler olsun gecenin tadını aldım, başka bir gece

Geldim, oradayım
Sessiz sedasız, başka biri olarak
Gözlerimi kapatmadan, kırpmadan
Sadece seni izliyorum, kaçıyorsun

İftira üzerine iftira, ciğer deşen bir melodi
Korku senin içinde, kurban sensin
Bana ne olacak? Ne zaman gideceğiz?
Adını andığımız kutsal isimleri titreteceğiz

Bana ebedi yaşamı teklif et, karşılığında bir bıçak sun
Cennetin anahtarını bir elmayla değiştir, gözlerini ayırma
Bir kurban seçiyorsan öldüğünden emin ol
İntikam sırası değişecek, seçkinlerin hatırına 
Son defa senin canını alıp barışı getireceğim








29 Aralık 2020 Salı

DANS

Bakışlar sezilir, usul ve hüsranlı
Herkes çıkar peşinde, sinsi sinsi 
Herkesin üstünde bir post 
İşlenmiş altınlar dizili, teker teker

Bir piyano sesi, cazgır bağrışlar 
Barış dar ağacına asılı 
İnsan bu kadar kibirli mi? 
Ahşaba sürten topuklar 
Küçük, tiz ve kinli cızırtılarla

Yüce şeytana atfettik kötülüğü 
Görmezden gelen gözler ile 
Sanat hiç bu kadar öfke dolmadı 
Uzun uzun yankılar eşliğinde
Sanatıma, zevkime adanmış ruhum
Ebedi uykuya dalmadan önce, yavaş yavaş

Depresif hırıltılar çıkar
Her sancılı savruluşta 
Onlar huzursuz dostlar 
Eller kanlı, ittifaklar vefasız



MEFHUM SAVAŞ

Kapalı yolu insanın 
Uyuşmuş, titrek, kanlı gözler 
Eşlik eder her fısıltıyla 
Çelik zincirlerle bağlılar tabulara

Sessiz sedasız çekilmeden önce
Kulaktan dolma, bağnaz, kör bilgiler
Duymaktan çekinerek
Öğreti adına, verilen savaşlar adına

Damladığında her kan 
Divan eder çınlamalar 
Jilet yarası gibi tatlı 
Yutkunamaz, boğazlar tıkalı
Kan donduran öğretim adına
Selam olsun efendi, selam olsun sana



27 Aralık 2020 Pazar

ESKİ DOSTLAR

Kan bürümüş gözleri
Bir taraf aydın, bir taraf karanlık
Kitaplara konu, tarihi destan
Eski dostlar çatışsın durmadan!
Durmaz soluklar, durmaz gözyaşı

İlahi dostlar, ölüm bahçesinde bir arada
Yaka boğaz, ateş altında, nefes almadan
Yanıp biten bir taraf, nur ve aydınlık bir taraf
Şüphesiz, bir kişi hayatta kalana dek durmak yok

Seher yıldızı bir yanda
Bir yanda çobanların kralı
Mahlaslar belli
Ve susmaz iftiralar
Susmaz iyiliğe atılan çığlıklar

Zaman kısa, zafer yakın
Acı bir son ile telef edilmeden
Eski dostlar sonuca varacak
Peki asıl soru, kim kazanacak?

Kaleme dökülen her an
Yer eder divan kalplere
Unutulur mu hiç?
Unutulur mu bu sıcacık kan?



SÖZ VERDİĞİN SAAT

Her köşenin sonunda seni bulmak
Kehribar keskin kokunu duyup
Şöyle bir gök kubbeye kafamı kaldırdım
Sesinden uzak, ağlamaktan beter
Peki rüyalarım kanasın, ruhum ne der?

Divan eder gülüşlerin
Tersine döner hecelerim
Kara geceyi aydınlatan güzelliğin
Aşkta suçlu ben miyim?

Ve zaman tükeniyor sevgili, son defa
Denk düştüğümüz hakir bir sokakta
Ölümüne özlemiş gibi sarıl bana
Sözüm bitmeden konuş, ıslak dudaklarınla

Aşkın hukuku serttir
Ne adalet, ne irfan
Kalbim zikreder her anı
Sevgilim, söz verdiğin saatte
Sensiz, o kuytu köşe, yalnızlık ve ben







25 Aralık 2020 Cuma

AŞKIN NE KADAR DERİN?

Sabah şafağında gözlerini kavuran ateş
Denizin kollarında kulaçlarına şahidim
Yağmurun altında dudaklarını hissederken
Bir yandan çalan melodiye eşlik ederim

Benden uzaklaştığın her an
Bir yaz meltemi ile bana tekrar geri dönüyorsun
Aşkınla ısıttığın kalbimi hayata döndürüp
Sana yazdığım şiirleri saklıyorsun

Sen ki, en karanlık gecelerimin ışığı
Gözlerimi kaçırmaktan korktuğumsun
Sen ki, düştüğümde kaldıranım
Yazdıkça adını hatırlatansın




23 Aralık 2020 Çarşamba

ASIL KURBAN

Nefretten derin, korkudan büyük
O kadar belirsiz, o kadar acımasız
Damak tadını söken, kulak çığırtan 
Üç kurban, bir katil

Biri zulüm etmiş, biri zulme göz yummuş
Asıl kurban ceza değil, kurtulmak için burada
Asaletini yüzünden alan kim varsa bir gün ölür
Ama sana geçmişini unutma şansını kimse tanımaz

Aciz kurban, sevilesi varlık
Zulüm görmüş, başkaları ise göz yummuş
Sesi çıkmamış, çok ağlamış, hakir görülmüş
Ah benim naif, küçük kurbanım, senin etini yemeyeceğim

Acı dolu dokunuşlardan sonra cezalar çekildi
Ama asıl kurbanı hayatta tuttum, ona ölümü getirmedim
Her yüzüne dokunup, konuştuğumda sesi çıkmaz oldu
Ah benim cılız, cesaretsiz kurbanım, neden ağlamıyorsun?
Yoksa seni çoktan öldürdüler mi? Sana kıyacağım
Acı çok, bu dünya rezalet, kimin cehenneme ihtiyacı var?












22 Aralık 2020 Salı

MUZDARİP, DÖRT DUVAR

Dört duvar, her duvarda bir çentik 
Her duvarda bir ses, acımasız bakışlar eşliğinde
Tüküre tüküre küfrettiğim bir başka sabah
Ritmsiz geceden kalma kuru tütün, ıslak gözlerim

Adını kulaklara fısıldar gibiyim
Bir tanem gözlerini aç, son sabaha kanma
Adımı bir kerecik an, üç defa gülümse
Çünkü ben her gece zikretmekten yoruldum

Her sabaha uyandığımda kalemi elime almadan
Zafer getiren sesinle sofraya çağır beni
O günler çoktan geçti bir tanem, geriye kalmadık
O baş döndüren sesin vardı, o kutup mevsimi gözlerin

Başka denizin mavi dalgaları, başka toprakların meyvelerinde
En güven dolu, en huzur getiren sözlerinde kaybolurken
O denli kabuslar aleminde kimsesiz yürüyorum
Yapayalnız, yalın ayak, bir tek söz etmeden, nereye gidiyorum?



20 Aralık 2020 Pazar

MERHUM, GENÇ İSA

Kendini bilmeyen bir bıçak kadar keskin
Yeni keşfedilmiş topraklar kadar genç
Bileklerinden asılı haç ters dönene dek
Huzur içinde yat merhum İsa

Yerin altından biraz enerji, umursamaz kaynaklardan
O kadar derin bir güç hissettik, sakin tanrı dilinden
Bir o kadar kuzgunların nece dağlara volta atışına şahidiz
Ebedi uykudan uyandırılmış bir intikam, bir yaygara gibi
Bir o kadar sek bir hikaye, huzur içinde yat merhum İsa







19 Aralık 2020 Cumartesi

MESİH, SAF ET

Sana bir hediye bıraktım, vücudum
Vücudum seni besleyecek, etimden ye
Kulaklarını kapatmanın faydası ne?
Biz kafanın içindeyiz oğul

Mesih, hayatta kalmak için tek şansın bu
Etimi kes, derimi yüz, kendini besle
Kaburga, göğüs, çürümüş deri

İnsanoğlu etini kesip kanını içmedikçe yaşam olmaz
Bedenimi yiyen, kanımı içenin sonsuz yaşamı var
Ve ben onu son gün dirilteceğim
Etimi kesip, bedenimi yiyen içimde yaşar
Ruhum onun yanında, onunla yeniden doğar




KARKAYALAR DONDURMA

Değişime yürüdüğüm yolu değiştirmekle değil
Saçlarımdan fazlalıkları aldırıp, şöyle bir kendime bakarak başladım
Oysa ben o evime gittiğim yolu, belki göz göze geliriz diye
O coşkun adımları yanında yürümek için atmıştım

Her akşam kirli bedenimin o temiz işaretiyle
Elimi nece kaldırıp sana kadeh uzatırcasına selam verdim
Kaç defa oldu sayamadan onlarca gece sonlandı
Bir kez olsun yaz bitsin istemedim, veba bizi evlere tıkayıverdi

Aylar yandı, şafakları güz aldı götürdü
Temiz bir sayfa açmak için bin adım ilerledim
Kuzey kutbunu sürme yaptığın gözlerin, kehribar rakısı dudakların
O keskin bakışlarından kaçamaz oldum ben

Sarhoşluğumu unutturan o gülüşüne adım adım
Bir apartman, bir dükkan
Bambaşka yelkenler, bir başka şehre yol açmadan
Son bir gece daha bizi alıp götürmeden, sadece zamana bırak

14 Aralık 2020 Pazartesi

NİKOTİN

Her göz kırptığında korkular çürüyecek
Her uykuya daldığında şüphe çekip gidecek
Bir anlık olsun karanlıkta rahatça nefes alacaksın
Tam yatarken aklına düşeceğim, bunu planladım
Rüyalarında pelerinsiz dolaşırken beni unutamayacaksın

"Öp beni, ölümcül silahlar çekilmeden
Hala bir şeyler hissediyorken, hala buradayken"

Hakir zaman geldi, aciz melekler gidiyor
Güneş batmış, yatak tenin kadar sıcak
Dudaklarından yudumladığım o papaz şarabı 
O kutsal şarap eski tadını kaybedecek

Gözlerim özlem dolu yaşlar bırakırken
Sensizlikten korkacağım, yalnızlıktan öleceğim
Bizim şarkımız tekrarlanıyor, senin için atan kalbim de öyle
Geriye bir yazı kalacak, sen ve ben asla kavuşamayacağız



13 Aralık 2020 Pazar

HASRET SONRASI

Sen ki, şair çıkmazı, yazar tıkanması
Bir sabah, darbe sonrası yurdundan telef edilmiş
Sürgüne kurban sürülen dağdaki çocuklar kadar korkmuş
Kalyon kışında soba sıcağında şefkat aramak kadar uzaksın

Sözlerime şehveti getirdiğin gibi
Bu gece ilhamı tutup önüme sundun
Gözlerinden akan yaşlar kadar üzgün
Ellerini sürdüğün duvarlar kadar sertim

Bunca zaman hep bekledim
Hanımeli açan bahçelere gömülen insanlara rahmet
Korkuyla uyuduğum gecelere tüküre tüküre lanet
Bu kağıdı gecenin köründe, bir gün okursun diye sana bahşettim



12 Aralık 2020 Cumartesi

KARA FON, YANGIN

İlgi duyduğun ne varsa topla
Bu gece masana tüm anıları dök
Ortaya en sevdiğin fotoğrafı koy
Ve çoktan ateşe verdiğin evinde rahatça otur

Bir sürü insan tanıyacaksın, çok fazla para kazanacaksın
Bu denli bir ölümü seçmek çok cesaret ister, korkaksın
Onca konulan tanıya, bunca verilmiş yaraya isim ver
Ama sakın ola kim olduğunu unutma, saygını yitirme

Aşk silahlardan sızdıkça gece, vahşetiyle ateş alıyor
Seni tanımaya başlamış, yanan bir evin içinde oturuyorum
Ateşler bana yaklaşana dek bir çıkış yolu bulabilecek miyim?
Yoksa bu ateşe başka bir kurban daha küllenecek



9 Aralık 2020 Çarşamba

KABİL'İN SOYU

İşte onlar çoğunluk, işte onlar güçlü olan
Ebedi uykudan bir gün uyanınca farkına varacaklar
Birinciloğul soyu, Kabil'in kanından doğacaklar
"Korkunun olmadığı cenneti bu dünyada yarattık"

Adem'in gübresi, Havva'nın gülümsemesine saklı insanlar
Büyük savaş uğruna unutulan tanrılara lanet ettiler
Size İkinciloğuldan bahsetmedim, bilmezsiniz
Elohim'in oğludur, avcıdır, adak verir

Kabil hep temiz kaldı, kötü hissetti, çok ağladı
Leviathan soyundan geldi, soyunu sürdürdü
Biz Kabil'in soyundanız, Habil'in adını anmıyoruz
Kötü tanrının yeminlerini yutmadan, bu geceyi de sonlandıracağız




8 Aralık 2020 Salı

KARA GÖRÜNDÜ

Kimi yazdığı kağıdı titreyen elleriyle kırıştırırken
Kimi kırıştırdığı kağıdı son kez açıp bir şeyler yazdı
Seni okuyan, adını anmış bu dudaklarım
İhanet keski dudaklarına karşı çok yeminler etti

Öyle denli aşkın intikamı olmaz, coşkundur
Sen susarsın, gözlerin konuşur, özlemekten beter
Ve sana duyduğum özlem bugün beni öldürse bile
Seni hatırlamaktan vazgeçmeyeceğim

Çirkin denizleri süren bir kaptan olarak
Seni sonsuza dek kendime tutsak ettim
Bu denizin ortasından sana doğru yol alma umuduyla
Kalp ufkumu ve arzularımı aşacağım, kara göründü



NANKÖR VE TUTSAK

Şayet siz anlatmak istenileni değil, anlamak istediğinizi 
Sesinizi duyuranı değil, adınızı duyuranı seçtiniz
En büyük korku, seçilen hayatları yaşayan acınası varlıklar için
Onlar düşünmek ve sorgulamaktan yaşam boyu kaçacaklar

İnsan nankör, insan tutsaktır
Kötülük habercisi ve zafer getireni ayırmayı bilmez
Bağımsız olmayı reddeder, özgür olmak ister, başaramaz
Kimi kendini yıpratır, kimi kağıtları, birileri de son defa yazar o kağıda

Ben bunca yolu yüzleşmek için geldim
Yıllar önce kestiğiniz elimi kaldırdım
Ve bugün bir zindanda uyanacak bile olsam
Yine de halkımı köle ettiğiniz bu yaşama sanatımla
Kalemimle tüküre tüküre lanetler, yeminler, küfürler edeceğim



KURU KALEM, SAF ATEŞ

Eline kalem almaktan korkan bir dost tanıdım
Hayat karamsarlığını sanatına vurmuş
Güneşin ölçüsüzce verdiği ışığı gözlerinden alan hayata nefret
Ben ve dostum, bizi kimse sanatımızdan çekip alamaz
Kim suçlar kendini bu yangın için?

Yeminlerin adını andıkça gece başlıyor
Yangın dün başladı, bugünse gecenin dumanı
Sokağın en yalnızı, kimsesiz yollar
Üç cadde, bir kaldırım, nece gölgeler gördüm
Nankör insan, aciz insan, nefret edilesi varlık

Sabaha doğru başlayan bu saf kuruntu
Bunca zaman boşa yaşadık, sona gideceğiz
Tanrının kollarında, sarmaşıklarda ebedi uyku
Ve tüm değerlerimizden uzak bir istirahat çekeceğiz
"İnsan eti kadar ağır, ruh kadar sek ve de hayalet olana dek"




7 Aralık 2020 Pazartesi

TANRI KONUŞANA DEK AFFETME

"Herkese bela eden adam, en büyük korkuyu kendi yaratır"
Bize göçmen adını takıp yüzyıllar boyunca sürgün ettiniz
Bizi uygarlaştırmak adına kadınlarımıza tecavüz ettiniz
Doğan bebeklere kirli isimlerinizi takıp hakir gördünüz

Biz çok büyüdük, çok güçlüyüz, korkumuz yok
Tanrı bile bir uygarlık için bu kadar felaket yaşatamaz
Kötülük habercisi kim varsa dilini kesmişiz
Vatan topraklarını kirli elleriyle sıkıp kan çıkartan düşmanlarımıza lanet!

Artık o kadar başkaldırdık, o kadar ders aldık
Yaktığımız konfederasyon bayrağı altında ısınıyoruz
Yıktığınız evlerimizden kalma büyüklerimizin resimleri elimizde
Onların adını yad ederken kültürümüzün sofrasında oturuyoruz

Belki yıllar önce bizden her şeyimizi çaldınız
Ama özgürlüğümüz, neşemiz ve cesaretimiz hala bizimle
Bu gece yıldızların isimleriyle tek bir dua ediyoruz
"Tanrım yalvarırım affetme onları"



5 Aralık 2020 Cumartesi

PERİ MASALI

Baphomet, karanlığın mezarından çıkıyor
Keski bir bıçakla ruhunu ona adak ediyorum
Dilimde Latince bir dua, sabaha karşın anma ritüeli
Halatın çözülmesine izin verin, beni sadece çarmıha gerin
Genç İsa'nın bilekleri kesik, vücudu lanetlenmiş
Huzur içinde yat

"Gün ışığından korkmuyorum, yeterince karanlık var
Bu dünya sana istediğini verir, karma bir hayat senden geri alır
Senin oyunlarını oynamıyorum, günün birinde ölmüş olacaksın
Korkunç peri masallarından geliyorum, nereli olduğunun önemi yok!"




UYU, ÖL, UNUT

Kireçli bir hava düşünmemi sağlıyor
Kalbim anı dolu, yıllanıyor
Bitmek bilmeyen bu korku esareti altındayız
Bahar sonrası zamanlar o denli ürkünç soğuk 

Veba bizi evlerimize tıkamış, köklerimizi arıyoruz
Bir türlü geçmeyen sancılar, kirli mideme inen duman
"Beni neden bu hakir zamanda yalnız bıraktın?
Gittiğin diyarlarda güneş şafaklar eşliğiyle doğuyor mu?"

O günü hatırla, bir bankta soğuk geçirmeyen kollarımdasın
Gözlerimiz birbirine sözlenir gibi bakıp yeminler ediyordu
"Sana ihtiyacım var, senin olacağım, her zaman burada, dudakların ve ben"
Benim şüphe dolu gecem, ne kadar da yalnızım



30 Kasım 2020 Pazartesi

KIZIL KORSAN

Kursak bırakan denizlerin genzinde bir dalga
Bitmek bilmeyen bir toprak sevdası, biraz rom
Denizlerin üzerinde, sevdikleri aklından çıkmayan bir korsan
Kalpsiz ve merhametsiz bir korsan, tek arkadaşı olan denizlere nefret

Barış getirenin sesi kısılmış, rehber ölmüş
Yüzyıllar geçse bile savaş durmak bilmez
Savaş Kabil ile başladı, biz birinciloğul soyundanız!
Her geçen gün başka kımız, başka bir kelleden içilecek

Kara çağ geleli çok olmadı, denizlere tutsak bu korsan güçleniyor
Umut ettiği topraklar, yağma ettiği başka masumlar ölüyor
Kılıcı o kadar keskin bilenmiş, o kadar keskin bakışlarla 
Öylesine bir başka toprak ve bir başka masum kanına giriyor



29 Kasım 2020 Pazar

MERHUMUN ZEHRİ

Bu yoldan geçme, tehlikeli tabelalar baş kaldıracak
Öylesine safsata zehirler, tüm aşkı etkisi altına alır
Ben ve dostlarım boğulduğumuz bu yaz akşamını yakmış
Tenimizi kavuran güneşin bir o kadar soğuk rüzgarına kapılmışız

Şimdi yüzüne tükürdüğüm bir başka düşmanın kılıcına tutunup
Zehri dudaklarımdan kin güttüğüm düşmanın boğazına salmışım
Çıkış yok, geri dönemezsin, şeytan izliyor
Melekler bizi yalnız bıraktı, uyu-öl-unut

Bu denli zehir, bedenimde yıllanıyor, etki alanındayım
Korktuğun o uykusuz gecelerin katili benim, ŞAİR KABİL!
Efendimin enerjisi bedenimi istila etmiş, zehri salana dek kurban sensin
Sonrasında ebedi uyku seni baştan yaratacak, bakmaya doyamayacaksın

Dokunmaya kıyamadığım o güzel bedenin bu gece kabusum
Işıklar sönünce beni bul, köprüye kadar eşlik et
Enerji ve zehir, serenat çoktan yazıldı
Bana ortak ol ya da yolumdan çekil, çünkü ben zehir taşıyorum

Ve bu öyle denli bir zehir, ölümcül bir mabet
Sevgim ve merhametimi yeniyor, seni sevmekten korkar oldum
Kurtuluş yok, aynı korkuyu her gece yaşayacağım
Benim için gece yok, yalancı ay ve yıldızlar
İçimde taşıdığım bu zehir, sana bulaşırsa ölene dek unutamazsın







27 Kasım 2020 Cuma

GÖZÜMÜN FERİ, DALGALAR BOYU

Ben seni bulmadan sen beni bul
Yoksa tüm bu hisler tabiriyle muamma
Keşfe çıkılan bu insan bedeninde parmak gezinerek değil
Tek bir beklenti olmadan sevmekle uslanırmış insan

Sonbaharı hatırlıyor musun? Hatırlayamazsın
Gölgeler senin zihnine karışmış, kendini kaybetmişsin
Çılgına dönmüşsün, o kadar coşkun bir ruh hali olamaz!
Tek bakışınla beni yerden yere vurup gözlerimin ferini çalmışsın

Şimdi zaman doldu, kafanı kaldır ve bak bana
Çaldığın gözümün feri tekrar ak renkten dalgalanıyor
Ve bunca kasırgalar, bunca sabahlar geçmiş gitmiş, tek bir kelam
Ben seni bulmadan sen beni bulacaksın, başka yolu yok
Çünkü ben çoktan kaybolmuşum, dalgalar boyu şafaklara



ŞAİRLER YALAN SÖYLEMEZ

Gerçek yeminleri unutun, şairler yalan söylemez
Son sabah bitti, gecenin kursağında bakakaldım 
Karanlığa duyduğum hiddet son bulana dek 
Sadece biraz ışık, bir tas ay ışığı, biraz dudaklarından istemiştim

Tebessümler yalancı! Denk düştüğümüz zamana bak
Biraz sevgi bu sabaha kalsın, geceye ay kesiği dudaklarım açılacak
Sana son kez bir öpücük verecek, gördüklerini unutacaksın
Bir daha hatırlamamak üzere, bu diyarlardan gitmek üzere

Bu kadar çaba sarf etmene gerek yok, övgüler yalancı 
Bugün bana sakladığın o güzel günleri
Dönmemek üzere, ebediyen kaçmak üzere
Geceleri güneşin olduğu, kavgaların doğduğu kentlerde yaşayacağım


26 Kasım 2020 Perşembe

SON SAVAŞÇILAR, ÇÖKÜNTÜ

Bu yüzyıl, bu kuşak, bu rüzgarın adı
Aynı toprak ve farklı vefa arayışı altında
Nece vatan keşfinde kayıplara karışmak
Sessiz bir fon çığlığıyla, zafer getireni kutlamaktır bu

Kelimelerin kifayeti öleli, tanrının hükmünü sürmüyoruz
Kötü yeminler unutuldu ve de suskun insanları katlettik
Rehberlerin söylediklerini duymuyoruz, sesimiz eskisinden gür
İnsanın içindeki sevgiden mahrum bıraktık onları

Her çöken geceye bir ıslık edasıyla onları yalnızlığa mahkum ettik
Karanlık çökünce kaçacak ev bulamadılar, sığınacak tek yer yoktu
Onları öldürmekten beter ettik, tarihin bu toz sayfalarına yazmadan
Acı içinde yönettiğimiz onlarca insanı, yurtsuz bıraktık

Çünkü biz barış getireniz, biz gerçek rehberiz, bizim adımızı an!
Sesin kısılana kadar söyle ya da biz konuşana dek susacaksın!
Gözlerinden aileni, gönlünden aşkını söküp alacağız!
Çünkü biz demokrasi, biz insanlığı hayata bağlayan son savaşçılarız!



RÜYALAR, UNUTULMAZ KABUS

Yüzünden suratı kesilmiş, bilinçaltında yatıyor
Orada sadece korku var, sadece gerçek
Asık surat, tek gözü olmayan bir cambaz
Şimdi sen bana sor, gördüğün en güzel rüya hangi rüya?

Yatakta yan yatarken göze gelen en külyutmaz gerçek
Tam önünde bir travma, bilinmez, duyulmaz bir rüya bu
Kim olduğunu affederek öğrendim
Çünkü uyurken görmek isteyeceğim tek şey sendin

Peşimi bırakmayan, yaka tutan, gerçek can yakan rüya
Unutulmaz bir rüya, denk gelmekten korkar oldum
Kalbimi kemiren bu sırf kuruntuyu yutmak
Can vermekten ürkünç, bıçak kesiği kadar çirkin

Ciğerim deşildikçe kaburgalarıma yansıyan bu kesik
Artık yemek yiyemem, daha rahat uyuyamam
Kafamı her koyduğumda göreceğim kabusa kucak açarım
Bir daha uyanamazsam, sadece geriye okunacak bir yazı kalsın






24 Kasım 2020 Salı

ARTEMISIA GENTILESCHI

Kara fon çalıyor, on altıncı yüzyıl
Yatağında uzanan bir vahşinin gözleri bunlar
Körpe kadın kanına bulaşan, çocuk katili bir adamın kanı
Ölüm dokusu seni kollarına almış, oracıkta yat!

Kanına girdiğin onlarca kadınlardan bir tanesi yanı başında
Elinde bir kılıç, yatağın başında, cesaret kokan bir başka kadın
O kötü günlerin ardından huzur dolu çektiğin uykuya lanet olsun!
Ressamlar bu tarihi çizene dek kanın akacaktır

Külyutmaz bir gece, muazzam bir dolunay odana yansıyor
Adalet er yada geç gelecektir, şakağından o kanı ben süzeceğim
Kim olduğunu unut, hatırlamak yok, burası ölüler diyarına dönecek
Kabil'in kardeşine kıydığı o koca taş keskiye döndü! SENİN İÇİN!

"Kışkırtıcı kıyafetler giy, bir kez güneş doğacak
Kılıcını parlat, öyle parlat ki geceye kalmasın karanlık!
Uykusuna dalmadan önce, gözlerini kapattığı an karanlık çökecek
İşte o zaman, temiz ellerinden süzülen bu kutsal keski şakağı yırtıversin
Çünkü ben ağlamaktan, acı çekmekten usandım"





DUDAKLARINDAN BİR ALINTI

"Beni sev, sarıl bana, beni kollarına al
Sarılacak kimsem kalmadı, gidecek bir yerim yok
Kokunun çarşaflarıma sinmesine izin ver
Daha önce hiç kimse bana dokunmadı"

Bu sözleri dudaklarından ben çaldım
Gözlerime bakıp mırıldanırken ben duydum
Melekler yanı başımızda bizi gözetlerken 
Sadece sabaha bir söz bırakıverdim

23 Kasım 2020 Pazartesi

KÖR KARANLIK

Her kapı çaldığında, karın ağrısıyla
Göz ferim bulanık kapıya korka korka gitmekten boğuldum
Daraldıkça daraldım, iğnelerle kazdığım kuyulara bakamam diye
Her gecenin sonunda doğan güneşe bakarak ağlamaktan yoruldum

Terminallerde soğuk belden vurunca anlamıştım
Artık mutlu günler mutsuz ailelerden çıkacak
Yirmi yıl aynı bedende farklı bir ruh tatmak 
Öyle bir an, ben hata yapmasam sanki dönmeyecek dünya

Daha beter ettim, kahroldum, gündüzüm nasıldır?
Önce kalk küfürlü bir sabaha tüküre tüküre
Temiz bir sofra kur, naftalinli lavaboya koş
Aynanın karşısında kar soğuk suratına donuk bakışlar at

Dakikalar sayarken, bir vapur geçiverir
Kör karanlıkta yüzen bir vahşinin kökünü kaybettiğine şahit olursun
Bu kaftan karası gençliğimin bir o kadar kara yarası
Paramparça kehanete lanet olsun!
Şükürler yalan, bu bir kör karanlık!




22 Kasım 2020 Pazar

MUAMMA, ASLA KAVUŞAMAYANLAR

Bitmek bilmeyen bu geceye uyku dolu mühürler bastın
Şüphe ve korku, ısırılmış bir elmanın cehennem getirisi
Bir defaya mahsus olsun, acep çıkar gelir misin?
Bu bitmek bilmeyen gecemin uykusuz kavgasına bir darbe indir!

El insaf be arkadaş, nasıl gülüyorsun öyle?
Bin yaz geçti, kavuşamadık
Biliyorum özlemedin, kehribar kanlı sözler tüttükçe 
Muamma gözlerine bakarken şöyle bir dalıp gitmeden

Savaş yanlısı saçların, keskin kokunu ne güzel def ediyor
O tebessüm bakışların, öpmek bilmeyen ay kesiği dudakların
Yanan bir ev gibi, pencereden ateşlerin şehvetiyle
Yeminler olsun güzelim, bir geceyi daha kahrediyor







21 Kasım 2020 Cumartesi

HASSAS, KONUŞURKEN DÜŞÜNMEK

Bu gece yazılar o kadar bulanık, gözler ıslak
Yalnızlığın getirisi hüzün yerini almış
Koltuklar kapıya dayalı, hayduttan saklı rafta bir kitap
Kitap içinde sana yazdıklarım
Gözlerimi kırpamadan okuduklarım var

Zafer çığlıkları çoktan duyulmuş
Melekler artık fısıldamıyor
İlham veren benim güzel ilham kaynağım
Neden elveda edemeden gidemiyoruz buralardan?

Gök mavisi bir denizde bu soğuk havada yüzmek
Tek bir kişi için bu yalvarış olacak bu yazılar
Gözlerimi kırpamadan, kuru uykuya dalamadan
Sensiz uzakların hayaliyle yazmak olacak bu

"Kaçma, kaçarsan içindeki şüphe öldürür seni"
Sadece biraz dik otur, yarına aşkından bir öpücük
Biraz da o acıyı hafifleten gözlerinden gülümseme bırak
Çünkü sen benim olmadığın süre boyunca ben kaybolacağım
Yalnızlık esaretinde kelepçe vurulmuş umutlara
Bir gece daha tüylerimi diken et, gün soğumadan güzelim



18 Kasım 2020 Çarşamba

VECD, ÖZGÜR RUH

Ben vardım, sonsuzdan öte var olacağım
Benim içinizde kaynayarak uyuyan
En korktuğun anda, en esrarengiz sofraya oturan
Gözlerini kapatmaktan çekineceğin bir karanlığım ben

Sevinç ve zevk benim
Özgürlüklerinizi saklayan, en gizli arzularınız
En büyük şüpheniz, akıl almaz duygularınız
Ve de küçük savaş benim uğruma verilecek

İçinizdeki öfkeyi bıçağa parlatan isyan
Kan meydanını süsleyen savaşçıyım 
Her zaman yanındayım, içini ürperten o vurgu 
Ruhun sarhoşluğuyla geçirdiği coşkunluk benim!

Benim ateş olan, ölene dek sönmeden yanan
Bir nefesimle can verdiğim sen, baş kaldırmalısın!
Gecenin körüne kalk, ışığa dön!
Gün doğana dek duanı et ve bu geceyi sonlandır!

Çünkü ben her uykuya daldığında gözler önüne gelmeyen
Ruh uykusundaki öğreti, aşk ve şehvetin öncüsüyüm
Enerjimin kuvvetine ve ölümün naçizane dokusundayım
O kadar coşkun, o kadar belirgin ve her zaman aklındayım

Ruhun bedeninden ayrılana dek peşinde olacağım
Uykudan uyan, zaman geldi, maddesel zevki tat
Kafanı kubbeye dönüp adımı an! 
"Ben öğreti için doğdum, yaşam tadı alana dek yaşayacağım!"



16 Kasım 2020 Pazartesi

ANGARYA PAZAR, BANA SORU SORMA

Ah benim cılız, korkak oğlum
Bugün günlerden angarya pazar
Benim oğlum, amiyane tavırlarını bıraksın
Nasıl olur da gözlerden bu kadar uzaksın?

Ah benim güneş bozma saçlım
Ne bu denli suratın kesik atar?
Panayır ortasında sevdiğinle kavuşamaz mısın sen?
Güzel günlere kucak açmak mıdır meselen?

Şimdi çıkıp desin bir babayiğit
"Kim kafa tutacak bu kalpsiz meydana?"
Sen korkarsın, duygularını bu denli saklar
Bu kadar kaçarsın, ufuklar tutsun seni oğul

Gideceksen, son kez bu angarya pazar için
Yeminler etme, otur bu güneşin sofrasına
Geceye bir tas ay, yüzün gülsün biraz oğul
Rahat kafa gir yatağa, son kez say, son bir dua fısılda






14 Kasım 2020 Cumartesi

ÇOCUK GELİNLER AĞLAMAZ

Bir kese altına bin bir feda çocuk
Çocukken bir şafak kadın olmuşum
Ne insanlık kalmış, ne de tebessüm

Uyanmışım başka bir sabah
Yanımda babam yaşında bir adam
O ürkünç, pis, korkunç kollarına sarmış beni
Ağlamaktan korkarım ben, anam ağlasın, ah benim güzel anam

Köyün en soğuk yatağı benimdir
Köyün en kötü adamı yanımda
Benim ufak bedenim, on beşinde ana olmuş
Körpe, dokunulmamış bedenime değmiş bu adam
Ağlamaktan korkarım ben, dayaktan uslansam ağlamam

"Sorgu sual kalmamış
Yüzümü yıkıyor öyle tanımadık biri
Soruyor iyi misin? Ayıpsın!
FEVKALADEYİM"

Büyüdükçe anlıyorum, sonu yok bu günlerin
Kıyamet kadar yakın, bir o kadar sessizim
Rabbime yalvarmaktan ne mecalim kalmış ki?
Ben ufkumu aşayım, yüzüm gülsün, evime döneyim
Ne de göreyim anamı, ne de şükürler edeyim ben?

Sadece yatayım o döşekte
Narin ellerimle yüzümü tutup şöyle kaldırayım başımı
Bir de iç çekmeden bir günüm geçsin, varayım ecele
Yeminler olsun özledim, yeminler olsun bir gece öleyim sadece










12 Kasım 2020 Perşembe

KARANLIK ÇAĞ, KIYAMET GÜNÜ

Şüphe ile yataktan fırlayıp
Korkuların geleceğini bilmek
Ölüleri görüp şükreden adamın 
Acizane bakışlarına hedef olmaktan kaçmaktır bu!

Üç kuruş para için sanatı ele geçiren tutkular
Tanrı dünyanın ipini kesti, meydana düştü kuklalar
Yine de aklımdan çıkmayan yazıları dökeceğim
Aşk kılıcımdan sızdıkça susmayacağım

Arkadaşlarım ve ben, uykusuz onlarca gün
Eğer mahşer, eğer kıyamet bugüne vursaydı
Muhtemelen kaçardık, arkamıza bakmadan
Ve de kimi sevdiğini götürür, kimi bedenini zor taşır

Eğer o gün, yataktan kalkarsan
Gel ve beni ölüm meydanında bul
Bir taş getir, biraz da öfke
Gözlerini aç, ayakta dimdik, yapayalnız ve şükürler olsun!







11 Kasım 2020 Çarşamba

BİRİNCİLOĞUL KABİL, TARİHİN İLK KATİLİ

Günlerin yasları tutulmazken, kötü tanrının yeminlerini yutmuyoruz
Her gün yeni bir adak, her gün yeni bir kan akıyor
İçime sızan şeytan
Soyumu sürdürmemi söylüyor

Eğer saklanırsan, uyanmalısın
Uyanıkken beni dimdik ayakta bulacaksın
Tam başında elimde kocaman bir taşla
Kafan ezilene kadar
Karanlıkta nefes almadan

Tarihin ilk şehvetli ölümü
Kabil tanrıya yeminler ediyor
Aşk sızıntıları getirdiği bu ölümden
Öfke gözyaşlarından ruhuna sızıyor

"Kabil benim oğlumdur, birinciloğul! Ona enerjimden verdim
Ona günün kalıntılarını bir yara, bir taş ile getirdim. Kardeş kanı!
Habil her gördüğü taştan korkuyor, saklanıyor. O bir avcı!
Yeminler olsun o kötü olan!"

Çok geçmedi, kıskançlığını dindiren darbeyi buldu
Efendinin adını andı, korktu, çok ağladı
Pişman değildi, öfke onun ruhunu esir etti
Tanrıyı bulana kadar özgürlük yok

Zafer çanları kulaklarını çınlatacak
KABİL ölümün şehvetli dokusunda 
En cılız cesaretiyle uyuyor, o masum!
Tarihin ilk ve en büyük katili KABİL!






7 Kasım 2020 Cumartesi

SADAKAT YEMİNİ

Kralı öldürmek istiyorsan
Derin kestiğinden emin olacaksın
Tırnakları etinden ayrılan balerinler gibi
Seyircisiz sahnelenen tiyatroda figüran olacaksın

Boş gelmeyen trenlere küfür saçmadan
Meyhane boyu kem kadınlara para savurmadan
Bu gece huzur içinde yarım aklınla, kendi yatağında uyuyacaksın
Öğrenebildin mi oğul? Bir asır geldi geçti

Kulağıma fısıldayan şeytan aklımı çeldi
Artık onun emrindeyim ve bugün bir adak istenirse, verilecektir
Kulağımı çınlatan meleklere kanlı gözlerimi çevirmeden 
Kendimi çivilediğim bu duvarda çarmıha gerileceğim

Gözümü kırpamam, tek kollu cambaz beni izliyor
Her an ruhumu bedenimden ayırabilir, çakıl yola koyulursa kan durmaz
Ayak bileklerimi kesen bu rüzgara ay kesiği dilimle, karşı koyacağım
Bu yol boyu anladım ki, huzura kavuşacağım. Şeytan taşıyana dek paktına beni

Barış asla gelmeyecek, daha çok kan akacak, daha çok insan ağlayacak
Kabuslardan kurtulmam için ruhumu dejenere etmeliyim
Barıştan yana bir şüphem yok, gelirse artık çok geç
Zemin katta kafamı delecek kurşuna şükür edeceğim




6 Kasım 2020 Cuma

KİMSE KAYBETMEDİ, BEN KAZANDIM DOĞRUSU

Bencil aynalar, ağlayan kitapların sayfalarına yazılmış
Nasıl geçer zaman? Nasıl korkuyla uykuya dalarım?
Şimdi yedi yerinden vurulan bir kartalın kanat çırpışı kadar güçlü olmak gerek
Çünkü sen galip gelince başladı tüm bu serenat

Ve ben dün gibi perişanım
Kesik bir bıçağın ayırdığı çirkin yara gibi kapkara 
Benim gibiydin, ve sen ilk yazdığım şiirin kapağı kadar değerliydin
Hatıraları gizleyenimsin, seni atamam ama yakabilirim

Oynanan kumar gibi kartı elinin tersiyle itmek, tıpkı usta işlik
Kafanda çalan şehrin en bilindik radyosu, tıpkı ciğer kesik
Öyle bir çıkmaz, can havliyle sarılsan da sonucu fiyasko
Sabaha kadar bekle ve de unutma, boş gelen bir tren yok!

 

5 Kasım 2020 Perşembe

AKAN ZAMANI DURDURUN ARKADAŞ

İsimler mendillere, adresler paralara yazılırdı
Sevdalar, kavgalar iki kişilik
Korkular bir gecede avutulurdu
Şimdi öyle mi arkadaş? 

Var gücüyle sürünürdü çirkef adamlar
Kem kadınlar düşlerde olurdu
Ustalar halıyı dokurken, körpe kadın ellerinden geçer giderdi o halı
Şimdi öyle mi arkadaş?

Kanlı bıçaklı, koca koca adamlar gelip geçmesin
Her kaldırımda bir korku, her sokakta bir genç kevgire dönmesin
Bunca zaman bitmek bilmesin diye başlanırdı söze
Şimdi öyle mi arkadaş?


4 Kasım 2020 Çarşamba

YAZAR TIKANMASI, ŞAİR ÇIKMAZI

Hangi şarkıya katlanabilirim ben?
Tekerrür ediyor her sabah, sağ çıkamazsam yadigar masamda
Her küfürlü uyanışa tek bir cümle
"Bu son sabah mı? Sanmam, bu son yalansa kanmam"

Tüküre tüküre küfrettiğim sabahlara bak
Yarım akıllı, alkolik bir dulun acımasızlığından korkarım
Ama gözlerine doya doya bakar, karşımıza çıkana sayarım
Karşıma çıkarsın gülerim, sesim çıkmaz belki gücenirim

İstemiştim olmadı, elim dilime varmadı
O son sabaha uyandım
O son yalana kandım
Gözümün yaşına bakmadan duvardan duvara vurdular

Geri dönüp bakma şansı yok! HALA ORDAYIM
Yazdığım şiirler kadar yürek yırtan 
Düzenbaz, korkunç 
Bir o kadar gına getiren bir kıştayım

 

SEN ÖLDÜN, BEN AĞLADIM

Tüm bu güller boyu mezarlıklar korku salmış, kent korku içinde uykuya dalıyor. Göçtün gittin sen bu diyarlardan artık sensiz bir sabaha türkü söylemek, son bir sabaha dudak uçuklatan çığlıklar bırakmak o kadar zor, o kadar şaşalı bir merasim suskunluğudur.

Yeminler olsun iflah olamadım senden sonra, hep bir mücadeledeyim yazıktır günahtır. 

Şikayetim yok desem inanır mısın bana? Gözlerime bakıp dudaklarından mırıldar mısın şarkımızı dost?

Ölüm bizi ayırsa bile aramızda bir tören yaptık, sevdiğin bütün kadınlara senin adına elveda dedim. Kurşun paralar biriktirdiğin o kumbaran miras kaldı, onca kelime laftadır. Arkandan çok konuşuldu ben sadece fısıldadım o insanlara bastıra bastıra söyledim seni.



30 Ekim 2020 Cuma

UNUTULMAYAN BALO - ADALET SARAYI

Asılı bir ceket edasıyla duruşma salonuna girip, sesimi kesmeden
Canlı hissediyorum, kelebeğin tek günlük ömrünün dakikaları gibi
Bugün benim günüm, yarına daha çok var
Dünya tersine dönüyor, dünya yok oluyor! YAŞASIN!

Beni durdurmayı deneme, yaklaşma
Ben öylesine dolu bir neşeyim
Gökyüzünü yırtan, gökyüzünden kayıp giden bir yıldızım
Tıpkı yeri göğü inleten bir kaplan gibi gürlüyorum

Beni durdurma, sakın deneme
Tıpkı pisti eritip asfaltı döken bir yarış arabası gibiyim
Güleceğim, güleceğim, gözyaşlarını sil
Beni durdurabilecek hiçbir şey yok!

Gökyüzünü ateşe veriyorum, uçurtmalar uçuyor, salon ayaklanıyor
Elimde bir su şişesi, gölgelerim ve ben aynı salonda bir balo tabiriyle
Amiyane bir duruşma bu! Hiç durmak istemiyorum!

Mars tarafına yol alan bir roketim, bir çarpışma rotasındaki
Kendi yörüngemin uydusundayım, kontrolden çıktım!
Yeniden doldurulmuş sıcak namlu tabancanın ta kendisiyim
Tıpkı bir el bombası gibi, patlamak üzere
Asla durmak istemiyorum!
Bugün benim günüm, yarına daha çok var, değişmek istiyorum
Yüzünden biraz şehvet, o tutkulu dudaklarından tatlı merhemi denemek istiyorum!




23 Ekim 2020 Cuma

BAHTİYAR

Nasıl yaşlanmışım öyle? Yıllar, ömürler boyu geçmiş bu çırılçıplak gecelerde. Tutsak olacağını bile bile güneş avludan pencereye yansımış. Yanan sigaranın küllerinde özgürlük yakarışlarına şahit etmiş beni.

Gözlerine bakarak aldandığım tüm yalanlara lanet etmeden doğarken ağlamak kadar iç rahatlatan bir sıcak var bu şafak.

Demir kapının ardından bir kör pencerede gülüşmeden uykuya dalmak var.
Sensiz, uzak diyarlara gidip dönmeden bir saz ile kokundan keskin rakıya direnmek var.
Hürriyet süt beyaz çiçek veriyor, son bir dua edeyim de yıllar eskiyiversin, bir dua daha edeyim.

22 Ekim 2020 Perşembe

VEYAHUT HİÇ GELME - KENDİNE İYİ BAK

Son yürüdüğüm sokakta senin ayak izlerin
Son cumanın arefesinde senin kokun var
Yalnız kalan ruhumun derin korkusu senin gözlerinde
Sesini duyar duymaz aldığım o ipek kokun hislerimde

Şimdi ben ne yapacağım?
Güzel bir sayfaya seni karalayacağım
Yakabilirsem yakarım, okudukça hatırlamak mı?

Hatıralar her yerde
O kısa günlerin sonunda, ufkunu aşan bakışların ardında saklı
Sarmaşık gibi sardığım o buğday tenine bir daha dokunamadan
Uzaktan bile seyretmemek için, huzursuz kentte tek bir nefes dahi alasım yok

En çok yanarım ki
Bakır taslara doldurduğum ay ışıkları
Artık bizi süsleyen gecelerden söz etmeyecek
Artık amiyane sözlerini bile yankılayan bu dev
Ardı arkası olmayan davetiye bakışları tekrar görmeli

Dudaklarımızın kavuştuğu o güzel kaldırımda oturacağım mesela
Birbirimizi bulduğumuz ilk bankta oturacağım
Oturacağım ki, hatıralar bana bu gece rahat versin
Her o parka gittiğimde o sevdiğin kısık sesimle bir şiirimi daha okuyacağım
Belki de bir kez olsun oradan geçersin

21 Ekim 2020 Çarşamba

DRAMA, GÖÇMEN KONUTLARI - HALA YANINDALAR

Şaşalı ve şikayetsiz bu evin çatısından kaç genç bakar? Kaç çocuk bu vefalı topraklara ayak basıp elini sürdüğü toprağa zafer çığlığını duyurabilir?

Güneşin sarısından akıtma saçlı çocuk, yazıktır günahtır! Kemanla yükselen sonbahar mevsiminin gelişini kutluyoruz bu gece, dostane şekilde, korku olmadan bu geceyi bitireceğiz. Son duamızı etmeye ramak kala ellerin kırılır biçimde yumruğunu sık, kaldır gök kubbeye!

Unutmadan söylenir, çekilir fotoğraflar. Kaçıncı kez mırıldadım şarkımı damakta ben? Zor dedim! Kapına çarpı atan herifin şehrine gelmişsin. Bunca yol sonra dinlenmeden, bir yudum meleklerin ortasında ölümcül günahları damarlarında seyir etmeden yaşanmaz. 

İçimde bir ton küfür, suratınıza bir atasözü bir deyim sunacak. Suskunluk ve sükunet bugün planlanmış bir yarın olacak. Kusursuz bir gece geçirmek kadar güzel bir ziyafete davet edecek bizi. 

Ama nefretim o on yedi gün için değil, şerefim o bakır kadeh kaldırdığım yılların azıtmış gençliğine armağandır. Amiyane bir yardım çağrısıdır. Limandaki sessiz gemilerin attığı iğneler kadar zehirli balıkların olduğu okyanusları terk eden yunuslara birer hediyedir.




19 Ekim 2020 Pazartesi

EVLATLARIMA ARMAĞAN

 Büyük büyük parklarda ufacık çocuklar ışıldayan güneşin altında yorulup uykuya dalana kadar durmak yok. Korku, şüphe bizden uzak dursun. Yaprak altından alınan bir parça ceviz, hayat bu kadar güzel.

Yavaş yavaş büyüyor o ufak çocuklar peşlerinden büyüyen yoksulluk ve kaygı. Kimse farkında olmadan erdi o çocuklar ve o topladıkları çakıldak meyveler çürüdü, nesillere armağan olsun.

 Sanatım serenat, ekmeğe ödenen kuruşlar arttı artık. Bugün bir tas ay ışığı, sabaha yerli halkımın o porsiyon tarhanasından bir çorba içeceğim.

Geleni ağırlayın, gidene üzülmeyin çocuklar. Hep çocuktum, hep olacağım. Kemiklerim güçlenecek, zihnim kıtır kıtır yeni sayfaları karalarken sesim hep yükselecek çocuklar. Elimi çabuk tutmalıyım ölüm yakama yapışıp evlatlarıma hüznün yolunu tutturmadan geçmişime birkaç şiir, bir parça miras bırakmalıyım. 

Gençliğimden eksilen her güne bir nefret, bir kap gülümseme hediyem olsun. Asla çıkmayan sakallarımdan bir sırma saç, soğuktan çatlayan dudaklarımdan bir öpücük bırakmalıyım!




5 Ekim 2020 Pazartesi

MÜHÜRLEDİĞİMİZ MABET, KARANLIĞIN PRENSİ

Uzun zamandır gözlerim gizli tetik, bakışlarım külsüz dumanın peşinde. Sesim artık duyulur oldu, nehirler çok gür akıyor. Bakır tas ay ışığı, güneşe gebe kalmış, ben ise çoktan kaybolmuşum.

Korkular beni rehin almış, birazcık esir isem o kadar tutsağım bu mühürlü mabede...

Karanlığın ruhu, gecenin prensinin kollarına uzanmış şöyle bir gök kubbeye bakıyor. Gözleri yorgun, dişleri çürümüş. Korku onu çoktan gölgelere saklamış ve ben, işte o prens!

Gel de soframa otur demek isterdim sana, her yerde görmekten yoruldum. Kokun eskisinden fazla keskin, kokun eskisinden daha fazla taze. Kara fon çaldıkça çığırıyor beni, kara fon susmuyor. Yalvarışlar, yakarışlarla eski savaşlara, tarihin kara puntolarına mahkum ettiğim kalemime bakıyorum. 

Gecenin körü, sabahın feri olmuyor. Şafağın yeli, seheri bulmuyor. Ve işte ben, işte ben...

O kadar yalnız kalmışım ki, en kalabalık şehirlerden geçmişim de buraları bulmuşum. Ne kısa saçlı kadınlar görmüşüm, ne cüceler, ne çakıllar...

" Korkum olmuşlar o gün, kabusum olmuşlar, ben tanrısal yazılara düşmüşüm, çok ağlamışım o gün. "




25 Eylül 2020 Cuma

AŞK

Ne güz geçti bu kentler arasında, ne ipler koptu bu minarelerde, aradaki dünyaları fark etmeden nacizane lafların imdadın olmasıdır aşk.

Her düştüğün kuyudan çıkışında rüzgar bağlamış yatağında kül bağlamış güzelliğiyle yatağıma uzanmanı izlemektir aşk.

Neyin nesi?
dediğin anda yeniden doğmak, gitmesin o kadın diyerek zafer çığırtan, kulak kanatan ilahileri türkü gibi söylemektir aşk.

Ayak izlerini takip ettiğin, kulağına şiirler okuduğun o kısa saçlı kadına dualar etmek, çıkmadığın telefonlarda ağlaya ağlaya derdine çare, cefasını çeken mahkuma derman aramak gibidir aşk.

Aşk, azala azala akan ömrüme hayat, kızıl saçlarıma renk katmak gibidir.
Aşk, ayrılıktan korkmayan devlerin cesaretidir.
Aşk, para saçan cüceleri ezip geçer
Aşk, çiçekçilerden aldığın bir demet gül, yol kenarında kurulan tezgahtan bir parça tebessüm almak gibidir.

Aşk, ne büyüktür bir bilseniz. Sesiniz çıkmaz, gözleriniz itiraf eder. Odadan her çıktığınızda eteklere boncuk, dağlarda öldürülen çocukların sulu gözlerinde yaş olur. Kalpten kalbe olmaz. Ruhunuzdaki özlerinizden çıkıp yüce kubbelerde buluşur. Sonsuz olur. Eş olur, çocuk olur. Ama asla bitmez yine sizi bulur.

21 Eylül 2020 Pazartesi

MUTLU VE YALNIZ / İKİNCİ BÖLÜM

Tüm bu düşen yaprakları toplamak, her kanayan rüyayı hatırlamak ve tüm bunlara rağmen çekinmeden nefes almak gerekiyor.

Anılar, hatıralar, kalbini oynatan fotoğraflar. Hepsini kenara koy, bu gece bir tas çorbayla iki öğün ay ışığına şahit olacaksın. Dolunay bu gece, tüm korkularını, endişelerini unutacağın gün yakındır.

En çulsuz, o kadar hovarda ben bile uzun süre mutlu olmayı tattım. Sevdim, nefret ettim, ağladım. Ama sonunda hep ben galiptim, çok pişman oldum, şu hakir zaman bile beni yiyip bitirecek ama ne olursa olsun bir gün kalktığımda dünkü yaşantım çizgisini çekecek. Bana farklı bakacak, işte o zaman daha güçlü bir tebessüm gamzeli tek yanağımdan belirecek.

Bunca zamanı devirdin, çok para kazanacaksın, bir sürü insan hayatına girecek, en büyük arzularını yaşayacaksın. Artık vazgeçemezsin, sonlandıramazsın bu döngüyü. Bir gün başka bir bedende tekrar bu yaşlı topraklara ayak basacaksın.








MUTLU VE YALNIZ / BİRİNCİ BÖLÜM

Bir korsan gibi denizlere tutsak, esirler gibi umutlu olmak istiyorum. Gemi güvertesinden seslenen bir kaptanın kımızını doldurup bakır kadehini heves içinde sallayışına şahit olmak istiyorum.

Çalan bu melodi, akan bu nehirden durulan bu su, en gri gökyüzünden aşağı düşen yağmur damlalarının ateş teni ıslatmasına göz yummak kadar asil olamaz.

Beyaz beyaz sayfalarca yaktığım onlarca şiirin küllerine, ilk öptüğüm aşkımın büyümesine şahit olmak istiyorum.

Eskiyen gözlerimin kısılışına bak, betimlediğim bu doğa ana, ailem bu güneşin sözlerine kulak ver.

Elma ağaçlarından sarkan uçurtmanın bezini tutup şöyle bir kahkaha atmalıyız. Doldurun çocuklar, bahçemden istediğiniz kadar toplayın çocuklar, gülleri ezmeden, ekmeğinizi kurutmadan uykuya dalın çocuklar!

Bir de şu endama bakın, ne cesaret!
Ciğer deşen sesime kulak verin, biraz tebessüm edin. Hayat ağlamak için çok kısa, gülmek içinse uzundur. Siz asla yüzünüzü asmayın, bazen mutluluk yoktan var olur, pes etmek mi? Umut etmek gerekli, biraz da cesur olmalısın. En zor anında içine doğacağım, senin yüzünü güldüren ben olacağım. Çektiğin bu acı bitecek, gözlerin artık uykuya dalarken, bugün için şükürler olsun diyecek. Umut et, kafanı yastığa ölene dek rahat koyman dileğiyle!

Bu mucizeyi kadınımda bulmalıyım, ona fırsat buldukça yaklaşmalıyım, boynuna usulca hatta hafifçe dokunup tüm gençliğimden eksilen günlere bir öpücük bırakmalıyım!

17 Eylül 2020 Perşembe

KORKUSUZ KORKAK

Son savaş bitti
Mabet çoktan kapandı
Hiçbir tarihin süngüsü
Hiçbir zindan korkutamadı beni

Çok sayfa çevirdim, çok yazdım
Soframdan ekmeğimi alan hayat
Bir de tekme atınca
Ailem güneş, oracıkta belirdi
Sabaha kadar tenimi kavurdu, bir de ışığıyla
O güzel rengini saçlarıma verdi

Ben de sevdim elbet, ben de nefret ettim
Büyüdükçe içimde ufkunu aşamayan bir ruh
Ve o donuk suratım, bir anda gülümsemez oldu
İlahiler kulağımı çığırtan bir ses ile yalvarışlar etti
Vaveyla, güfte, hepsi bir oldu
Bu koca adamı yerle bir etti

Ve uzak diyarlardan değil
Mektup, telgraf tadında bir yoldaş konuşuyor
O benim her şeyim
" Kaçmana gerek yok, kaçarsan içindeki nefret öldürür seni "



15 Eylül 2020 Salı

SERENAT

Kalbimden gelen sesler eşliğiyle, gözlerinde kendimi kaybediyorum. Vahşileştikçe gece, yanaklarım gözyaşlarıma karıştı ve ben yine de seni aradım.

Üzgün hissettiğimde seni buldum, en mutlu anımda yine sen olacaksın çünkü hiçbir melek bu uzak diyarlara gidemez. Hiçbir melek bu kadar güzel gülemez, hiçbir melek beni mutlu edemez.

Ve gün geçtikçe kara fon çalıyor. Beni mezarlıktaki güller kuruyana dek sev, beni şeytanlar şehvetle zincirleyip tüm nefreti yüzümden kusturana dek sev, beni tanrının kirpiklerinde dinlenirken büyük büyük parklarda, en derin mabetlerin kuyusunda sigaram sönene dek sev, çünkü ruhlarımız acıya batacak ama yine seni bulacağım. Bu dünya çok küçük, bu dünya çok acımasız, gölgeler eşliğiyle dans et benimle, sesim kısılana kadar bekle, tüm merasim sona erdiğinde benimle bir defa daha denk gel, ve yine bedenlerimiz çift olsun. Gözlerin beni izlesin, çünkü yangın sona erecek ve tüm bu korku bitecek.