doğacak güneşe teslim
sen ve ben henüz kavuşamadan
bir gece bertaraf ettik
yeni bir güne açılıyoruz
Şair karaladı kağıdı
ressam çizdi tuvale
ayyaş döktü şarabı
kumarbaz oynuyor son kartını
468 bin metre öteden
bin bir çeşit sorgu sual
Hangi sofradasın?
Nereye gideceksin?
Kuzey Marmara yolunda
atımın üzerindeyim
beton yığınları arasından
adım adım yaklaşmak üzre
hayat vermiş dudaklarını
kupkuru dudaklarımla kapatacağım
Kızıl saçlarımı ateşe veren güneş yüzünden
dünya hiç olmadığı kadar sıcak
ama ben sıcak, soğuk ayırmam
seninle geceyi gündüz ettiğim gibi
senin sesinle yanar, senin sözlerinle soğurum
kavuş gelmenin arzusuyla kavrulup dururum
Bir yanda sensizliğin esaretinde yontulmuş kalbim
öte yanda seninle kurulan hayallerin uykusuna daldım
tıpkı mesafe kapatan, rüyalar süsü
o cennet şefkati gözlerinin uykusuna doğru
adım adım yaklaşmaktayım
Ve elbet senin yaşadığın topraklara ineceğim
belki bu yolda cılız atımı kaybedeceğim
lakin ben geri dönmeyeceğim
Aylar yıllar geçiversin
içimde senin ateşin tüterken
sensizliğin hasreti esir alacak bedenimi
ve ben sana olan inancım uğruna
senin yoluna doğru, adım adım
cılız bedenimle, tek başıma yürüyeceğim
"Yaşam serptiğin tarlalar üstü
şehvet tüten dudaklarımla
taze göğüslerine sanat bahşedeceğim
kemik beyaz ellerim birer fırça gibi
güneş yanığı tenine eserlerimden izler bırakacak"
"Benim için giyindiğin kumaşları
bir bir üzerinden düşüreceğim
gözlerin yalvar yakar gözlerime kilitli
pürüz tutmaz bacakların arasında
şiir dökmüş ağzımdan ruhuna yaşam serpeceğim"