29 Aralık 2021 Çarşamba

ZÂTİ

Benim hınzır deviren pençelerim
Kabuslara ölüm getiren sivri dişlerim
Kanatlarım bilenmiş, kehribar keski bakışlarım
Gök kubbeden aşağı bir sarkaç misali
Kalbini eritecek ölü bir suratım var

Benden korkmaz mısın?
Diye soruyorum sana
Senin zerre parça öptüğüm ağzından bir ses
Toprak kadar saf, İstanbul kadar kirli yüreğin 
Konuş, mezarlığın gülü, susma bu sefer
Zihnin berraklığını tükür, günün nefretini kus

Benim acımı dindir, cezamı bitir dercesine
Gözlerini kırpıştırıp, güz yağan kirpiklerine 
Asılı duran yağmuru tek elinle silip
Diğer elinle aşkın milli oyununu sahneliyorsun

Bu bir serenat, bu bir sergi, korkudan zatiye şehvettir!
Ben ne zaman uzak uzak yürüsem, yaz geliyor
Güneş doğar doğmaz karşımda sen
Gün ağarmadan, kağıt bir paranın üzerine yazılar
Defterler, kitaplar, sümbüller, gardenyalar geliyor 
Tarafınca, bir o kadar tarafsız, o kadar sessiz 

Göz bebeklerin erir, yüzünden pullar dökülür
Yanıkların, İsa'nın Meryem'i gibi merhem oluverir
Ve bedeninden bir parça koparırcasına hasret kalmışım
Dudaklarım basiretin kadar kutsal
Ellerim halı dokurcasına naif
Suratım bir çocuk saflığıyla sevişir seninle

Şayet, kimdin? 
Nereden geldin?
Sorgu, sual eksik
Öylece yürürüm
Yanımda sen, tepede ay
Yürü arkadaşım
Cancağızım, mezarlık gülüm







24 Aralık 2021 Cuma

CEMAL SÜREYA

Benim buğday tenli aşkım
Biz kimse görmez sanıyoruz ya
Umarsızca, bereket sütü içer gibi
Kusursuzca, çılgınca seviştiğimizi

Gökyüzleri tutkun ettik
Millete ilan aşkımızı
Duyacaklar dudaklarımızdan
Bereket sütü içer gibi
Her şapırtıyı
Birer birer

Tefe koyarcasına sürgün edileceğiz
Haram edecekler beni sana
Seni anıp anıp ağlayacağım

Geride bir defter yanacak
Kalem elimde terk edeceğim bu şehri
Kim bilir öleceğim belki de




21 Aralık 2021 Salı

KENDİYLE SAVAŞAMAYANLAR

Sen kötü bir rüyasın
Aynaya karşı, tükür oğul!
Buz gibi kan kusacaksın, dişlerin dökülecek
Gaipten sesler duyacaksın, kulakların çınlayacak

Nefret edeceksin, elbet seveceksin
Bugün güleceksin
Yarın güneşe bakarak ağlayacaksın
Bir kılıçla yaşadıysan, bir silahla öldürüleceksin
Öylesine deli dolu yaşayacaksın
Haplar dolap üstü mesken tutacak mesela
Gecelerin hatırı için ağlayacaksın

Bu karanlığı sana ben getirdim
Konuşasın diye kelimeler verdim
Tanrı afalladı, şeytan dimdik 
Kanına karışmış, dişler kıtır kıtır
Elinde bir fotoğrafla dans edeceksin

Yaşamak öyle rahat değil
Uyumaktan bile korkacaksın
Kabuslar göreceksin
Karanlıktan korkan bir kör olacaksın
Müziği hissedeceksin mesela
Su gibi akıp gideceksin her parçada
Ciğerlerin parça parça
Akacaksın, bırak aksın
Kanım oluk oluk
Damarda durmasın

Ölümü seveceksin arkadaşım
Yaşamaktan korkacaksın
Uykunda öldürecekler seni
Boğazında karış karış eller
Ağzın yüzün çökmüş, bir umut
"Boğun ulan kavat herifler, nefessiz kalayım!"
Diyebileceksin
Tadacaksın ölümü her şekilde
Tren altında, silah kafanda, bıçak şakakta
Tadını seveceksin, alışacaksın
Yaşarken öleceksin 

Sevmeyi seveceksin
Kurban çığlıklarına bağımlı bir şeytan gibi
Kana susamış bir piyon gibi
Halkını hor gören bir padişah gibi
Öpmeyi seveceksin, kadını
Yaratıkları seveceksin, görmekten korkmayacaksın
Sevmeyi seveceksin mesela

Yeri geldi ölmeyecekmiş gibi yaşayacak
Vakit zaman demeden, ihanetten korkmadan seveceksin
Ama öğreneceksin
İnsan kirli, insan kör, insan çirkin
İnsan öğrenmeyi öğrenir
İnsan ki, müsvettir
İnsan ki, aciz, hakir, hor göreceksin
Ama öğreneceksin oğul



18 Aralık 2021 Cumartesi

MEZARLIK GÜLÜ

Benim korkmuş, depresif yanım, kedi kadar naif
Naçizane dudaklarına sürme çekercesine işlediğim
Kalfa, mezarlık gülü, sigarayı tabut devirircesine dumanlayan
Fayda bilir, menfaatçi ve de tıpkı benden bir parça
Telefon ahizesinden saf kokumu alıp baştan çıktın
Artık yasak elmam olacaksın

Acıları mutluluğa ben değil sen çevireceksin
Geri dönülmez günlerde, fotoğraflarda ölümü görürdüm
Şimdi herkesin dilinde sen, gözlerine ışıklar patlattım
Ömre renk veren tek bardaktan bir yudumluk su kadar aziz olduk
Bir o kadar konuşuluyor muyuz? Üç adet soru sor demiştim
Sen şişeyi bana çevirdin, ıslak ve sıcak tenin daha çok kavruldu

"LOSGP"
Durağın birinde atılan çığlık esareti
Son kez sarılırcasına, uzak uzak yürüdün
Neden arkana bakmadın?

Nedir bu çekilen bizler tarafından?
Pişmanlık mı? Gerçeklik mi?
Yoksa sorular cevapsız kaldıkça
Geçmişte açılmış yaraları deşmeden saran
Bir tutam kefaret mi?

Aynı yol, üç kez yürüdük, yine yürüyorum
Tek başıma, çaresiz kaygı himayesinde
Tepemde ay ve bulut, kızıl saçlarıma yağmur düştü
Gözlerim boğulurcasına ağladım o yolda
Ve sesin hep kulaklarımda, pişman mıyım?

Sorgu sual eksik olmadan, bir sigara daha yaktım
Boğazım kupkuru, dudakları çatlatan zemheri
Ve de ıslatan sen, yeniden doğan, tanrıça silueti 
Yüce arkadaşım
Esenlikler dileyeceğim, ışıkla kalacaksın
Belki de benim olacaksın
Ya da unutup, dördüncü defa aynı patika
Benimle tamamlayacaksın

Cancağızım, benim sıska, tatlı tutkum
Kollarımda taşıyıp başka zevklere sürgün ettiğim
Şayet rıza duyduğumuz bu dokunuşlar bizi bağladı
Artık istesen kurtulamazsın
Çünkü acıyı beraber sırtlayıp
Şehveti beraber taşıdık
Ne az buz yürüdük
Ne de bir karara varabildik
Bıraktık zamana, yağmurun damladığı
Bir başka duraklar
Belki kızıl saçlı define
İstasyon'da bir mezarlığa

Benim mezarımı sen kaz
İlk toprağı annem atsın
Seni oracıkta görünce ağlayacak
Sarıl ona önce, sonra toprağıma gardenyalar dik
Yaslı toprağımdan filizlenecektir 
Hem gardenya koklarsın
Beni sana hatırlatır belki

Henüz yirmili yaşlar, kara fon kulakta gitti desinler
Aldırış etme, şiirlerimle yaşa beni
Bana verdiğin defteri, işte o gün sana ait edeceğim
İçinde bir şeyler bulacaksın
O zaman beni cidden anlayacaksın
Sözler ve yeminler tutacaksın
Bu gece şahit olsun ki
Yoğun yoğun hissedeceksin
Hiç hissetmediğin kadar
Dişlerinde kemiklerimden tatlar
Gözlerinde yaşlar olacak ama
Anlayacaksın cancağızım



4 Aralık 2021 Cumartesi

KÖMÜR KARASI

Herkesin bir kara fonu vardır, kulakları çığırtan
Asla unutulmayan, travma imajı, akıllara zarar
Yüzü gözü patlamış, düştüğü kaldırım nasıl çatlamış?

Kimi nefes aldığı sigaraları hesap ederken
Nikotin etine sütüne karışmış vaziyet, o an beliriverir
Duvarda on altı yıl, bir merhumun resmi
Asla yaşlanmayacak bir halde, gülümsüyor
Şayet arkada kalanlar gülümser mi?
Ölüler konuşur mu?

Ses seda çıkmaz, bir fotoğrafın özlemi yatar orada
Tabutunu dört kişi taşır, acısını kimse taşıyamaz
Ateş düştüğü yeri yakar derler, sahiden mi?
Yoksa gaipten mi bunlar?

"Kaç yıl boyu sordum? Kaç dakika cevap var?"
anlamsız esaretin, apaçık gizi eşliğinde 
taşlara dipnot, bir ölü, bir de kavuşamayanlar"



28 Kasım 2021 Pazar

TEŞHİRİ KABUS

Kanatlarından pul dökülen kediler 
Sokağın en kulak çığırtan köpekleri
Cuma arefesi, gözlerde gök kızıl kubbenin etkisi

Damarda depresan, kovalar durur 
Teşhiri teşhis, bütün kalıtsal nitelikleri

Başka bir aleme geçiş, ak yüzüm delik
Güneş kavuruyor gecenin ferasetini
Elimde dokuzluk, karşımda ise en seçkin
En aciz, en düşman, kabusların kahramanı

"Öleceksin, seni öldüreceğim
günün en sıcak saati, silahlar ısınacak
sokak kızıla boyanacak
ve sen huzura kavuşacaksın
benim ellerimden
benim huzurlu uykumda"






25 Kasım 2021 Perşembe

HACI HOCA

Kafamda kara fon, kulağımda aynı ton
Vefalı Latin topraklarından çıkıp geldi
Elimde yanan bir kamp meşalesi neticesinde
Bir dal nikotinde kavruluyor

Bangır bangır yürüyorum
Ayaklarım yeri göğü çığırdı
Bakışlarım kızgın kuzgunlar kadar sert
Önümde bir çakıl duruyor
İşgal rüzgarları kadar mert

İnsanlar vardır, salya sümük konuşur
Ağzı açılır açılmaz, kavga kıyamet
Bu çakıl, o çakıl, hacı hoca  
Pelerini yerden bitme
Sakalında arı kovanı
Kupkuru dudaklarından
Kırış kırış laflar ediyor

Takribi on dakika, bol küfürlü bir tartışma
Sağı solu mantar kafalı müritleri kuşatmış
Edilecek son bir söz var

"Çekil yolumdan
seni ezerim
son duraktayım
otobüsleri kaçırmadan az evvel düşün
yoksa seni canından ederim"



KÜT MERDİVEN

Nece bir tutku, çetrefilli zarafet
Esrarlı bir öğlen, güzler yağıyor kirpiklerime
Baştan çıkartıcı bir maske, yüzünde
Saçların kadar küt bir merdivenden çıkıyorum
Karşımda sen ki, gözlerime mil çekmişler 
Geceleyin gördüğüm yine sen, her adımda karşımda beliren

Şayet ses seda etmeden, ne güzel güldün öyle?
Bir çay gibi yutkundum seni, aktın gittin boğazımdan
Çekip gittin koşarcasına, kaçtın, kayboldun
Ben ise adımlarını sayıklar dururum
Olduğum yerde, ait olmadığım
Betonu kirli, günahkar merdivenlerde






11 Kasım 2021 Perşembe

ÇETREFİLLİ ZARAFET

Sen kısa saçlı, zarafetten şaşa bir kadınsın
Aydan ışıltı gözlerini dikip, kırım kırım yürür gidersin
Şayet nereye doğru?
Tek bir söz etmeden, öylece, adım adım, uzak uzak

Kırmızı kuzu eti damağımda iken, şaraptan bir yudum alırım
Kalemim tıkır tıkır sana işler, işledikçe ruhunu emercesine 
Kareli gömlek içerisinde bir akşam, sabahtan zatiye
Defterler boyu serüven, kurşun kalem çıktısı sana ithafen

"Seni arıyorum, bulacağımdan emin değilim
elbet bulursam, gök kubbe maviliğinde sımsıcak 
kavuşanların türküsü ciğerleri deşercesine çalacaktır
işte o an beni anlayacaksın, gözlerimizin kesiştiği ilk durakta
dudaklarımız farklı kentlerin aynı yakınlığını taşıyacak"

Sen kısa saçlı, seni seyre daldım
Teninden ateş püskürüyor
Yüzünde sevilesi bir sima
Baştan çıkartıcı, o kadar tehlikeli
O kadar şaibesiz, o kadar kusur tutmaz

Ve karşında ben, işte ben
Dev surat, kirli kanlı sözler ve de yapak saçlar
Kızgın kumlardan çıkma bakışlarımdan kaçamazsın

Adım adım yürü, ister koş, ister kaç
Şayet denk gelirsek
Verilen adaklar şahitim
Seferler sonu bahtiyar olmuş bir padişah gibi
Edebi düvel tahtımdan aşağı yosma yosunlar sarkıtacağım
Belki o ufak ellerin, belden ince bileklerin ile 
Ne yapar ne edersin?
Çabalar durur, tırmanırsın yanıma

Öyle bir çetrefil, öyle bir şaşa, öyle bir zarafet
Yine adımlar merdiven boyu, yine uzak uzak
Savaş yanlısı debdebe kara saçların
En görkemli manzaram olmak üzere
Kaleme aldığım son satırlar aşikar
Seni bulacağım



7 Kasım 2021 Pazar

EN GENÇ

Psikopatoloji ve vahşet tasarısı
Sobalı evlerin beton zeminlerinde saklanıyor
Ailenin en gencinden katliam misali, cinnet akşamı
Dudaklarda jilet, ellerde bıçak, gözlerde gecenin kanı
Şömine ateşinde acının tarifi, karanfil ve barutun keskin kokusu
Bıçak kadar keskin! 
Cehennem kadar sıcak!

"Tanrı bana konuşmam için kelimeler verdi
tüküre tüküre küfürler savurdum!"

"Ben ki gecenin katili...
...sobalı evin beton zemini kızıla boyanacaktır
Kıpkızıl! Kanlı Hilal'in hilafetine denk olacak
kutsayacağım, haplar yutulacak! KÜLTE UYMADAN!"




17 Ekim 2021 Pazar

CADDE BOSTAN İFTİRA

Çakırkeyf verilen sözler, edilen yeminler
Ciğeri deşti, mideye vurdu, darbe darbe
Bu tür zindanlar, yer beton kulak tutmazdı
Şimdi öyle mi arkadaş?
Kem kadınlar iş güç kovalar
Koca koca adamlar asparagas peşinde

Oysa ben ne güzel gülerdim
Saçlarım hazır nazır
Biricik elimde, ağız dudak yürürdüm 

Şimdi saçlarım yapak yumak dökülür
Yüzüm asık, dudaklarım yara
Cadde bostan, köşe bucak, el alem susmaz oldu

Tek değişmeyen biricik hala elimde, ağız dudak yürürüm
Nereye giderim diye sormaz kimse, bende söylemem
Azcık kıyak olursam, bir tutam tütünle canımı sıkarım
Varsa bir kaldırım bu şehirde
Sokağın köpeklerinden izin ister
Yerimi kapar, kıvrılırım
Öylece dalar giderim




14 Ekim 2021 Perşembe

MİLLİ SERVET

Mehmetçik bakır sakallarını, mahalle berberinde siftah etti
Toprak çanaklar Kuvâ-yi Milliye cephesinde kırıldı
En güzel türküler Memleket Hanlarında söylendi

Bizler yüzyıllar sonra
Yedi düvel tarlalarını süreceğiz
Çocuklarımız sütten kesildi kesilecek
Güneş batıyor, yağmur yağdı yağacak
Sabaha çapa, tırpan demeden 
Koştur garibim koştur, gurbet yolu demeden

Doğu'dan Batı yakasına kadar
Taşı Anadolu, toprağı savaş kokar
Büyüklerimizin resimleriyle zafer çınlatır
Ebruli sanatıyla ocak süsleriz

Şüheda haykırır gün doğmadan
"Türk oğlu Türk!"
Ozan çalar sazı, aşık şahittir
"Memleket hasretiyle yananlara mapuslar davettir."

Cengaver konuşur, cihan susar
Yiğit ölür, analar yas tutar
Evlere şenlik baharında, bağrında ateş olmayan değil
Vatan evladını, vatan toprağına verenlerdir
Asıl kan kusan




11 Ekim 2021 Pazartesi

GLADYATÖR

Kargı karnıma saplanmış, kezzap kusarcasına titriyorum
Gözlerimde gök kızıl, kirpiklerime güz yağıyor
Kemiklerim yığın yığın, kafamda kurşuni bir ağırlık
Yedi düvel tarlalarında koştum koştum, tek soluk almadan 

Son savaşın ilk gladyatörü gibi kılıç tuttuğum bu kalem
Baharın son yapraklarından bozma sayfaları kül etti
Ve ben o son savaştan yara almadan çıktığımı sanırdım

Oysa o yalancı bakışların, kalpazan gülüşlerin 
Sahte sözlerin ve savaş yanlısı saçların
Beni sadece yaralamamış

Kanıma zehir, mideme tortu 
Zihnime törpü, ruhuma azap olmuş

Ve şimdi bana azap ettiğin 
Bu ölülerin diyarında kana susamışların 
Kalibre kalibre bedenime dokunuşlarına
Cehennem keski dişlerini
Masumların eziyet gördüğü pençelerini
Üzerimde ne denli işlediklerine şahit ol!



8 Ekim 2021 Cuma

YANDIM YANDIM

Oysa ben sana gelirken ellerim gardenya doluydu
Bahçemden özenle seçtiğim, topladığım ve kokladığım
İnerken Başakşehir'den Kayaşehir'e
Çevirdi bir bekçi, kovaladı beni
Koştum koştum, kaçtım, düşürmedim avuçlarımdan
Bir tanesini bile dökmedim

Oysa ben sana gelirken ellerim gardenya doluydu
Çevirdi avare gezen üç lavuk
"Ne işin var?" diye sordular bana seni
Sustum sustum, çenem kırılana kadar savaştım
Biri tuttu beni, vurdu öteki, sıra geçti diğerine
Yığıldım yıkıldım, avuçlarımda sakladım 
Bir tanesini bile dökmedim

Bir yaygara, kargaşa ve kavga kıyamet koptu
Öldüler, yaralandılar
Kan ve gözyaşı tuttu herkesi
Betonlar, duvarlar çatladı
Kemikler, camlar kırıldı
Çenesi yerinden oynamış, kaşı gözü şiş
Bağıra bağıra can çekişiyordu biri

"Yandım yandım alevler içinde kaldım
küllerim ilk rüzgarla esti, savruldu"

Aslında her şey gözlerimi kapatmam ile başladı
Üstümde hangi ışık? Kaç kat vardı?
Sayamadım
Gardenya yapraklarına tutundum avucumda
Kökü gövdesinden ayrı, parça parça
Avunuyordum
Şayet neye avunurum?

Sensizlik mi? 
Sessizlik mi?
İhanet mi?
Kefaret mi?
Avunduğum neydi ki benim?



7 Ekim 2021 Perşembe

YANSIMALARDAN BELLİ

Aynaya karşı, ikili tartışmadan çıkma cinnet kaçınılmaz
Üçüncü sayfa haberleri, köşe kuytu bir haber
İki ölü, bir yaralı

Dehşet ve vahşet içinde
Ruhum ateşten bir sarhoşluktur tenime
Gözlerim ve dudaklarım günahkar
Sabahları evham, geceleyin alevlenme
Kontrol edemem

Kafamda aynı çın, kulakta aynı fon, karanlık
İstiklal'de darağacı
Halatta ise bir "Genç"
Ayaklarına bağlı bir "Koç"

Hoyrat bir melodi, kayıplara karışırken duyuluyor
Naçizane bir darbe! Ola ki kırık camların peşine düşeydim
Belki yumruklarım körelip, öfkem durulana kadar 
Siftah, fiske, mosmor, kana bulanık, kırık ve çatlak raporlarıyla
Kendi gölgemle yüzleşirken, kendi ışığımla kör olurdum
Kendime açtığım cinayete kurban
Kendime karşı bu savaşa asker olmazdım

Yine de kazanamadım, hırpalandım, yenik düştüm
Kanıma karışanlar galip geldi
Suratıma baka baka alay edenler zaferi kutladı
Kapılardan ziller, bahçemden çiçekler söküldü, koparıldı
Ve de ben yıllardan beri
Sırıtmadan, uyumadan, göz kırpmaktan aşikar, nazır biçimde
Ölülerin diyarından çıkıp gelme
Yorulmadan yaşıyorum





1 Ekim 2021 Cuma

GENÇ KOÇ

"Bu zehir yıllar önce kanıma karıştı, beni hayattan kopardı,
şüpheden mütevellit korku, nefes alamıyorum."

Benim için güneş yok, ne gece, ne de sabah
Günah kokan binaların çatlak ve kirli kaldırımına şöyle uzanıp
Bir başka şiir defteri küllerinde gazeteye sarılı kırmızı şarap var
Benim için kırlara çıkan sevgililer bana mevsimler göndermedi
Bu sebepten hürriyetin süt beyaz kollarına hasretim

"Benim özgürlüğüm, benim çılgınlığım, topluma tehdidim,
tutkum ve şehvetim, gecem ve gündüzüm, sesim soluğum."
Tablolar asıldı, prangalar takıldı ve de sen baştan çıkarıcı maskeni takıyorsun.
Evime davetsizce giren misafirler, duruşma salonunda bana gülümsüyor. 
Dudaklarım paramparça, kulaklarım çın, gözlerim seni arıyor.
Neredesin?"






24 Eylül 2021 Cuma

DRAM VE KOMEDİ

Vahşice tasarlanmış ölüm döşeği
Eziyet çektirmenin getirisi, kanlı taslar çatlıyor
Cinayetin milli marşı olmuş bu melodi
Gözlerinle oku, kulaklarınla dinle

Ses seda çıkarmaksızın, tam tepende bir sima
Şakağında aynı hışırtı, aynı tabanca, aynı gülümseme
Parmak izleri hiç bu kadar kalıcı olmamıştı
"Öfkeden muaf, psikoz ziyadesiyle kaybolmuş bir çılgın.
Delirmiş bir cengavere silah ver, cinnete şahit olacaksın"

Yarattığınız bu korkunç sistem
Bir sosyopatın kibrit çakışıyla son bulacak
İşte o zaman Nil Nehri'nde kan banyosu yapılınca 
Papa Gelasius'ın ruhu şad olacaktır



19 Eylül 2021 Pazar

TUTKUSAL

Fazla münakaşaya girmeden, kısa ve öz
"Gözlerin, kör insanları ressam yapar
Sesin, dilsizleri konuşturur, 
Kokun, en kuytu ormanlardan çıkma
dudakların kadar sıcak bir baharı hatırlatır."

Terminalde yaktığım sigara hiç bu kadar lezzetli olmamıştı
Şayet seni düşünmek, seninle olan o kısacık zamanların 
Bana peşkeş edercesine getirdiği bir gül şarabı kadar özel

"Tanrı dünyayı yarattığında insan
şaheserin onlara tanrıdan sunulduğuna inanıyordu
ben ise çoktan sana doğru adım adım, uzak uzak yürüyordum"
Çünkü benim şaheserim tanrının bana sunduğu bir topraktan ibaret değil
Nefesi, nikotini, şaibesiz tutkuyu dudaklarından ciğerlerime doldurduğum
Kutsal bir zanaat, ince işleme dudaklarından ibaretti aslen

"Sensin tanrının yarattığı ve bana ait ettiği,
her sabah gözlerimde kanlanan, ses soluk etmeden yanaştığım,
körlerin ayna sattığı diyarlardan, dilsizlerin şarkı söylediği
en kuytu ormanların içinden bulduğum, şiirlerime işlediğim şaheser."





16 Eylül 2021 Perşembe

BULANIK CİNNET MANZARALARI

Piyano sesine uyan, bıçaklar keskinleşiyor
Doğan güneş sabahı katletti, kara fon kükrüyor
Dudaklarımdan ısırıp beni bu içine çektiğin gölgeler
Hiç bu kadar ürkütücü ve can alıcı bir hal almadı
Bacaklarım hantal, gözlerim yorgun, katran kokuyor

Kalk gel, bedenimi ruhumdan ayırırcasına hasret
Kırk beş yıl hatır nikotin tüketircesine harmanım
Çakırkeyf günler geçiyor, Kasım ayı geldi gelecek

Sur üflensin, jileti çevir, parmak uçlarında yürü
Sakın ola beni yalnız bırakma, tren saymaktan acizim
Belki sesim soluğum çıkmaz, o gün orada olduğum anlaşılmaz
Şayet orada olsaydım, oracıkta dimdik dursaydım
O kavat gıdım gıdım gebermişti, ruhu semaya mütevellit
Bedeni köpeklere servis edilircesine peşkeş sunusu 
Şad edilmek üzere bin bir farklı toprak altında
Hallelujah!





7 Eylül 2021 Salı

PORNOGRAFİK EDEBİYAT

Zambak kadar ince işlediğim dudakların
Canını yakmak, sana eziyet etmek için harlanmış sapkınlığım
Derisine semboller kazıdığım, korkudan delirmiş, benim tatlı çılgınlığım 
Kırmızı güller bana durmak bilmeyen, kesik üzerine pamuk bastığın
Kan kokusunu aldıkça vahşete himaye ettiğim günleri hatırlatıyor

Omuzlarından elmayı ısıran Adem gibi
Kutsal kitap tutarcasına okşadığım o saçların
Boynundaki zincirler, bacaklarını örten ne varsa
Nece büyük bir tutkuyu andırıyor

Oysa ilk tanışık günlere dönelim
Bacakların usta eliyle dokunmamış bir ezgi
Kolların işlenmemiş birer sarkaç gibiydi henüz
Ah güzelim, yegane parçam, siperlere gömülü definem
Tutku ve acıların Meryem anası

"O yataktan kalkarsan
seni kendi kanınla
kendi etinle beslerim"



6 Eylül 2021 Pazartesi

KİMSESİZLER MEZARLIĞI

Caddeler boyu elinde ayna, dilinde jilet
Unutulan nasıl bırakıldığını hatırladı
Bir hiç uğruna, yetmiş altı kibrit kutusu
Tenha ve loş bakışların ateşine kapıldı

O kadar derin, o kadar sağlam bir darbedir
Sabahın gelmek bilmediği, kavgaların doğduğu
Daracık sokaklarda ölüme sürüklenen
Suça meyilli, kollarında kesiklerin izleriyle büyümüş
Kentin kuyuya itilmiş çocukları, sizler sahipsiz
Sizler kayboldunuz, bir gün bulunacaksınız
Kimsesizler mezarlığına defnedilip
Ruhunuz kut ve şad edilecektir
Yüzünüz gülsün



647 GÜN

Kayaşehir kaldırımlarına adım adım
Dört yol ağzında, şiirlerimi küfredercesine
Susmadan, bağıra çağıra okuyorum

"Bu tarifsiz rüyalar, bu tarifsiz özlem
düştüğün beton çatlamış, saçlarını kazıtmışsın
bir bebek gibi ölünü kucaklıyorum, ürküyorum belki
her zaman olduğu gibi, oradayım, yanı başında
ve sen yine beni görmüyorsun"

Ruhun şad oldu, aylar ve yıllar boyu
Mezarına bıraktığım güller kuruyor
Toprağını güneş kavuruyor
647 gün travma, 15 bin saat işkence gibi
Sensiz, kayıp, gaip, muamma bir hal

Saçlarımı kazıtıp, şarabı gazeteye sarıp
Gözlerim kısık, İstiklal'e doğru yürüsem
Galata kulesine çıkıp yaygara koparsam 
Ve de sana sardığım bin bir farklı sigarayı 
Sensiz, oracıkta, tek başıma içsem
Gücenir misin?

Ve ben seni, yeniden, aynı sokakta
Yapayalnız bulmak istiyorum
Belki hakir zaman bana bir şans tanır
Seninle bu diyarlardan göçeriz
Hiç olmazsa bileklerime yeni sayılar kazırım

Oldum olası Başakşehir'de
Üçüncü sayfa haberleri
Tarih 29 Kasım 2019
Ve sen kenar köşede belirdin
Nece güzel fotoğraflarından biri
Bir bilet, yüzümde yılların izleri
İstanbul'u terk ediyorum
Huzur içinde yat sevgili



30 Ağustos 2021 Pazartesi

KEHRİBAR VE KÜL

Benim pelerinim, senin kanatların
Öylesine bir, öylesine bağlı ve birlikteler 
Dudaklarım yanıp tutuşuyor, senin adına
Yolun uzun, sırtımız aynı ağaca yaslı, gözlerimiz mıhlı

Susmak bilmem, senin yanında sarhoş 
Meyhanelerden çıkıp gelmiş ve de o kadar mayhoş gibi
Saçmalıyorum, sen benim çılgınlığım oldun
Yaz geceleri, yaz aşkından zatiye, güneşten aşikar
Yaz yağmurları kadar gür, gidilmeyen sahiller kadar sıcaksın

"Benim yegane tutkum, arzum ve karanlık gecem
senin adına içtiğim sigaralar, sensiz tekerrüre şahittir"

Şayet bir gün bu gece son bulur
Sabaha farklı caddelerden, farklı gecelere
Seni hatırlatan şarkılarla, seni hatırlatan yüzlerle
Türkülerle, düşlerle uyanırım

Ne senin kehribar keski kokunu
Ne de senin yanımda olduğum kadar huzur duyarım
Şükürler ola, lanet etmeyesin, pişman olmayasın
Ben hep senin kalbine gömülü, sol yanından bir parçayım
Benim güzel, sıcak, şaibesiz güneşim ve karanlık gecem
Ben seninle son buluştuğum parkta, senden uzaklarda
Senin yanındayım




28 Ağustos 2021 Cumartesi

ISIRILIŞ ÖYKÜSÜ

Ormanların en kuytusu, ulusların dışında
Devasa bir yaratık tarafından ısırılış öyküsü
Kabuslara zatiye, paragraflar aşikar
Uyuyamıyorum

Bedenimde kesiklerin sancısı, dudaklarım paramparça
Vücudumdaki izleri takip ediyorum, kutlu yola sevk edilmek üzere
Günüm angarya, günüm çöp oluyor, güneş doğmuyor
Çaba çırpı uzanıyorum, saçlarım ıpıslak, evde bağıran çocuklar
Uyuyamıyorum



23 Ağustos 2021 Pazartesi

GİZLİ ÖĞRETİ

Çanlar kim için çalıyor dersiniz?
Seni kutlu yola sevk edecek O'nun için
Alaca karanlık yanılsamalar ile aydınlığa kavuşunca
Meftum suratın sana ihanet edecek, şevksiz yatakta çırpınırken
Uyku seni beter edecektir

Bedenin bir zindan, ruhun özgürlük için yalvarıyor
Cildin dökülüyor, derini kaşımayı bırak, beni dinle

Gerçeklik tarafından bağırsakların deşildiğinde
Güneş ufuktan çekilecek, kan tüten ay doğacak
O zaman beni anlaman için sana şans vereceğim
Çünkü gerçeklik
Gördüğün değil, görülmesi gerekendir




19 Ağustos 2021 Perşembe

KAMBUR

Bazı şarkılar vardır, tek sefere yegane
Bin bir derdin devası olur, içtiğin sigaranın dumanına kapılır
Benzersiz bir sahile gidersin, Kalyon yanı başında
Denizin o saf tuz kokusuyla, güneş altında, gözlerin kapalı
Ses seda etmeden, dalavere olmadan, mutluluğu tadarsın
O huzur, o günlere hasretim

Şaibesiz, gaip bir hal, kayıp bir yol
Durmadan yürür gidersin, nereye gittiğini bilmeden
Saatin yok, ateşin yok, elinde bir pusula
Kuzey yolunda dimdik, sallana sallana, yarım kalan şarap
Biraz duman, biraz kül, uykusuzca adımlarsın
O tutkuya, o zamanlara hasretim
Geleceğe mahkum, geçmişe hasretim



15 Ağustos 2021 Pazar

İŞKENCE SEANSLARI

Türlü sapkınlıklar, katil güdüleri
İltihap akan suratıma bak, iğrene iğrene
Beni ölümden meymenet beklercesine sorgula
Kabuslardan kaçabilir misin? Yalvar yakar uyanır
Kan ter atarcasına yalpalarsın, öyle büyük bir hissiyattır bu

Ölüm korkusu çeken bir mahlukatı şehvetle izliyorum
Kan kokusu ile kaplanmış bir sokakta, dayanılmaz bir mutluluk
Soluk çıkmaz bir geceyi delip deşen çığlıklarla uyuyorum
Zira hepsi kafamın içinde bana eşlik ediyor, ilahiler sunuyor
Kendi cehennemim, kendi kanımın zehrinde boğuluyorum



13 Ağustos 2021 Cuma

UYUTMAZ

Satırlarda kavuşacağız, şarkılarda
Yıldız evi gök kubbeye bakarken 
Ya da farklı sofralarda yemekler yiyeceğiz

Dans ederken bakacaksın gözlerimin içine
Sıcak, şehvetli, ay beyaz ellerim tutacak belinden
Tenimin soğukluğu, sıcaklığa kavuşacak, çılgınlık misali

Aylar, yıllar, asırlar geçecek
Ve ben hatırlayacağım
Hatırladıkça uykum kaçacak
Ne de olsa güzel hatıralar adamı uyutmaz
Hatırladıkça yaşatır, yaşandıkça unutulmaz



TEKMİL BELALAR

15 Mayıs 2008 yazından bir kenar mahalle
Tek tük bacası tüten bir ev vardı
Söndürdünüz

Nefretim, kabusum oldunuz
Sedef saplı bıçağı belinize takıp
Şeytana karıştınız, kanıma girdiniz
Dudaklara jilet takıp
Şah damarımdan öptünüz

Sessizliğin tekmil tabiri
"Benim yegane kardeşlerim, kalpazan dostlarım
sizlere bin kere lanet olsun, beni leş yercesine çiğnediniz
ben ise her gün benzer sokak lambaları altında ellerimi açıp
dualar ediyorum, şükürler ediyorum, kurtuluşumu kendime armağan
sizlere tüküre tüküre bela ediyorum, bu kalem sizin yüzünüzden yazıyor"



9 Ağustos 2021 Pazartesi

ÖZGÜRLÜK ARZUSU

Pelerini harlayıp yedi dümen tarlalarında koşuşturuyordu
Yalın ayak, uyku uyumadan, günler boyu yürüyordu
Omuzlarında kor ateş turuncusu, gözlerinde özgürlük arzusu
Kimseye haber etmeden, nereye gidiyordu?

Kalbi yontuldu, dudaklarında özlem var
Bitmek bilmeyen ilahiler, saç beyazlatan türküler
Ellerinden kayıp giden yılların hatırası
Belinde sedef sap, yadigar çakı, yüzünde yılların izleri 

Rüzgar gibi bir çocuk bu civarda
Anasının karnından sezaryenle doğdu
Özgürlüğü ve cesareti bulma umuduyla
Sağı solu darmaduman edercesine
Vefalı toprakların bambaşka insanlarına saatin akıbeti sordu
Nefes nefese, terli suratına çarptığım suların acelesiyle
Kimse sormadı ona
"Bu oğlan nereye gidiyordu?"



WEST CORNER BEACH CLUB

Bulutlar gürlüyor, yağmur yağmaz oldu
Kara fon susmadı, sevenler öldü, bir daha kavuşamadan
Gözlerin o kadar kehribar, o kadar naçizane
Jilet dilimde, nikotin elimde, kavruluyorum
Dakika durmadan, kendime soruyorum

Nereden geldim o yazlığa? 
Asırlar boyu tanışık iki insan sıcaklığı
Karanlığı temsilen hazırlanmış bir yaratık
Bitmek bilmeyen gece sohbetleri, takribi şehvet

Sulu öpüşlerin son bulduğu o yalancı dudakların
Tuzlu tenlerin birleştiği o an, korkusuzca gülümserdi
Yuva yapan kuşlar gibi naif dokunurdun saçlarıma

Ve sabah olurdu, ihtiraslar gizli tutulur, kusurlar kapatılırdı
Sen yine tavaf eder, takardın baştan çıkarıcı maskeni
Gece olurdu, ben hiç orada olmamış gibi kalkar giderdim

Çünkü benim için o deniz manzarası kuruyup giderdi
Ateş yanardı ve de sönerdi, gün ağarır ve açardı tekrardan
Ama ertesi gün orada seni görmek, seninle olan her an
Kokunu süzdüğüm her kum tanesinden değerli
Ve o kadar özel, o kadar tutkulu, o kadar güzeldi

8 Ağustos 2021 Pazar

SOSYAL SAPKINLIK

"Ölümle kavga edercesine çırpınıyordun
Pürüzsüz beyaz tenine yakışırcasına açtığım bu kesikler
Sana benden peşkeş sunusu olacaktır 
Benim doyumsuz midem senin kadar güzel bir mahlukat için
Haylice gürlüyor, bulutlar ve karanlık bizi gizleyecek"

"Benden sana kalan tüm izler, asla unutulmayacak
Jilet ağzımda dönüyor, mumun sıcaklığını hisset
Benim bu sapkınlığım! Benim bu doyumsuz midem!
Kanın saf, etin ziyafet, seni asla öldürmeyeceğim"

EVHAM VE ALEVLENME

Evhamla ilk tanışmam, vücudum cayır cayır yanıyor
Kirli binaların betonu, gece gibi üzerime çöktü
Çimenlerin en yeşili, gök kubbeden biraz karartı
Ciğerlere şenlik nikotini dudağımda asılı
Kime yakarsam aynı devayı pişirip önüme koymuş
"Gözlerini kapat, mışıl mışıl uyu"

Alevlenme dönemi orada başladı, ruhumu çekip alın
Kendime bin bir soru, susmak bilmeyen fısıltı
Çenem kıtır kıtır, dişlerim tek tek dökülürcesine
Gıdım gıdım geberiyorum

Keşke yatağımda huzurlu ölüm kadar sessiz
İçtiğim ilaçlardan sonra çektiğim derin bir uykuda olsam
Oysa ben ne aynalar kırdım, ne ampuller patlattım
Bir kerecik şu ip boğazımda sallanmadan uyuyamadım

Kendimi sevmeyi öğrensem, her günüm güllük gülistanlık olsa
Ben planlar yaparken tanrı tepemden bakıp bana gülmese
Rabia ve benim gibiler ölmese, elzem nefesini dudaklarımdan
Elime kadar üfleyip de insanların parmak parmak işaretlediği
O mimlenmiş hastaların yüzüne sürsem, yaşanır mı bu dünya?

Bu gecenin bereketi burada, zihnimdeki bulantı mideme vurdu
Ama ben bu günleri bir terminal brandasından atlarcasına
Geride bırakıp, ruhumu şeytandan çalıp meleklere sunacağım 

BİR ÇİFT GÖZ

Gecenin körü, lambalar beni seyre dalmış
Sabaha kadar yürümeye yeminler etmiş gibi
Uzaklara doğru, adım adım

Şehrin kem kadınları dimdik ayakta
Sokağın hayvanlarına selam duruyorum
Şayet, onların misafiri olmuşum

Gözlerim uyku diye ağlıyordu
Ta ki, o simayı görene kadar
"Kim ulan bu? Neden suratıma dikti gözlerini?"

Gerçek olduğunu biliyordum, oradaydın
Parkı tavaf edercesine yürüdüm, koşmaya başladın
"Benden bu denli kaçan bu mahlukat kim?
Gözümün önünden neden gitmiyor?"

Tam o sıra sokaktan bir araba geçip gitti
İçinde ciğer deşen şarkıları kusuyordu resmen
Pek tenezzül etmeden, yola devam

Şehrin kem kadınlarıyla bol bol küfürleşip
Sokağın hayvanlarına veda ettim
Misafir olduğum bu sokaktan
O aciz hayvanların bedduasını almışım gibi
Yol boyunca kaçtım, koşa koşa
Arkama bakmaya yüzüm yoktu
Çünkü misafirliğin kısası makbuldür 

ANTLAŞMA

Gecenin bir yarısı, melekler susmak bilmedi
Paranoyak illüzyonlar kafamın içinde
Kan çanağı gözlerim yırtılırcasına
Her yerdeler, iblisi kafamdan atamıyorum
Damarlarım çekiliyor, kanıma karışıyor
Nece ölümcül bir günah işlemişim ben?

Aynı terane tekerrür ediyor, sabahın sabahı
Gecenin bir başka yarısı
Kafamın içi kan ağlıyor
Korku, şüphe ve azap zihnimi parçalarken
Karanlıkta çığlık atıyorum, kasvetli zihnim bulanmış
Kirli ve çirkin aynamın karşısında bir mum ışığı
Yeminler ediyorum, küfürler arkasında birikiyor

"Günahlarımı affetmen için sana bir şans veriyorum
Yoksa geçmişimi unutmam, geçmişimi öldürürüm
Zavallı insanların kan ve acısıyla beslenirim
Kolum, bacağım kesilse bile sürüne sürüne nefret kusarım
Ruhaniyetten uzak dur, beni bir defa kandırdın, bu benim hatamdı
Bir daha kandırır isen bu senin hatan olur"

LA MAGIA NEGRA DE LOS ADARADORES DE LA MUERTE
LISEOE, TEYANIC, MARAMINSTERIA

UYKUSUZ SATIRLAR

Evlere taziye sunusu, şafağın keskin kokusu
Ölümlü yazarların ölümsüz yazılarına şahit oldum
Karanlık uykumda bir keman ile refakat ediyor
Benim eksik kalır kusurlu yanım, neredeyim tanrım?

Elinde gazete ile koşuşturan çocuklar öldü
Çay bahçelerindeki ağaçlar çürüyor
Esnaflar o tozlu kepenkleri indirdiğinden beri
Güneş bu caddelere doğmuyor
Tuz deniz şifayı suyundan kesti, nehirler kurudu
Aciz insan, yine de doymuyor

Uyumak üzere, sigaradan bir nefes
Kımızdan bir yudum, gözlerim kapalı
Olmuyor tanrım, kanım çekildikçe
Uyku bu gece, kuşaklar boyu oruç gibi
Nedensizce, bir türlü tutmuyor 

KAYIP MELODİ

Kaburgalarım mıhlı, gözlerim kan ağlıyor
Dudaklarım paramparça, sesim çıkmıyor
Kara fon kafamın içinde, çakıl karşımda
Özgürlüğün anahtarı şakağı delmeden önce
Kayıp melodiler çalıverdi, kulaklarım yırtılana dek

"Gerçek olup olmadığımı soruyorum kendime
Önce ellerime ardından aynaya bakarak"

İnsaniyet adına, vahşet arzum
Son bulacak mı?
Kızıl saçlarımdan sarkaç gibi uzayan ruhum
Ölüler diyarına varınca
Kuşaklar boyu hasreti tadacak mı?

Öylesine takılı kaldım, sessizlik beni delirtti
Drama köprüsünden, Ahmetsaray ırmaklarına
Tüm dünyayı gezdim de
Nasıl cevap bulamadım?

17 Temmuz 2021 Cumartesi

YILLARIN İZLERİ

Sahi yıllar oldu, ben hala uyumadım
İhanet peydahlayan bu denli bir hayat
Günlerin getirisi, gecenin sunusu
Sabahın köründe bir paket sigarayla doyurmak karnı

Taşra pavyonunda bir hovarda gibi şişeleri deviriyor
Her yürüdüğüm sokakta isimler sayıklıyorum
"Ben senin kardeşinim, ben senin biricik aşkınım
bitir benim cezamı, azap son bulsun"

Gözlerim alevlenmiş, ilaçlar midemi kanatıyor
Onca gaflet gecesinde, bin bir travma yaratan yaratıklar
Sanki yıllar sonra onları azat etmişim gibi yanıma ilişiyor
Ve de unutamadığım fotoğrafların rüyasını yaşıyorum

Harap edilmiş, infilak sonrası sürüne sürüne savaşan
Dost ve düşman kavgaları gibi, tıpkı o kıymet bilmez
Uçurumlardan atlayıp hayata gözlerini çoktan yummuş yadeller gibi
O kadar çaresiz kaldım, o kadar ayaz tattım, o kadar kaçtım

"Herkes ikinci bir şanstan bahseder fakat kimse
kötülüğe açılan kapıdan ilk defa nasıl girmiş hatırlamak istemez
hiçbir şey bitmez, her şey değişir"




12 Temmuz 2021 Pazartesi

HOYRAT

Hasret arzusuna taparcasına sevdim
Soğuktan sıcağa, kalemden deftere kadar
Ben kutup sürmeli gözlerini çok sevdim

Evimden gittiğin gün, kokun bana eşlik ederdi
Ağlarken, uyumadan hemen önce, seninle hayaller kurarken
Aylar geçti, yıllar geçecek, anılar yaşayacak
Aşkımızdan geriye kalan tek şey sessizlik

"Zaman çok hızlı
Ellerimden kayıp gidersin diye korkuyorum
İyi geceler"







1 Temmuz 2021 Perşembe

GERÇEK VE KİRLİ

Gerçeklik anlamını yitirdi, suratlar kapanıyor
Beni anlaman için, benim gibi olman gerek
Çünkü karanlık bir yuvada uyuyorum
Geceleri güneş doğuyor
Kavgalar canlanıyor, anılar, o anlamsız fotoğraflar, bu yüzler neyin nesi?
O vakit en güzel rüya görüldü, aynanın karşısında ben, aynı soru

Kimim ben? Nefret kusan bir yaratık mı?
Ölüm arzusuyla hayatın kıymetini yitiren insanlardan mıyım yoksa?
Nereden ve neden geldim?
Yoksa yazdıklarım bile kifayetsiz mi kalıyor?

Paranoya bu denli kanıma işlemiş
Yavaş yavaş damarlarıma çekiliyor
Beni incelemiş, benim gerçek suratımı okumuş biri
Yanıma ilişmiş, bin bir numarayla bana, beni anlatıyor

Yeminler olsun, onu devirmekten başka çarem yoktu
Gerçekleri, bilinmeyen bir ağızdan suratıma tüküren
Bu denli bir canlı, bir tehdittir, bir saldırıdır!
Ben ne yaptım? Onu tanıdım, benden farklı değildi
Ya da billur yalanlar, o sosyopat suratını gizliyordu

Zaman yavaş yavaş geçiyor, gece çöktü çökecek
Aslında biz aynı insanlarız, tıpa tıp, ne ben, ne o
Hedeflerimizi saklayıverdik
Ben onun ağzından laf kapmayı bekleyen bir çakal gibiydim
O ise tek kelam ile benim gerçekliğime ortak oldu
Kaos...



30 Haziran 2021 Çarşamba

CİĞERLERİ DEŞEN NEFES

Bazen gözlerin kapalıyken daha fazla şey görürsün. Bu en çok korktuğun, evham geçirdiğin geceler, o uykuya dalmak için çırpındığın an oluverir. Ancak bir şeyleri kaybedince, her şeyin kıymetini anlarız, peki ya ciğerlerine dolan bu nefes? 

Ölümü bilmek her şeyi değiştirir, sana ne zaman öleceğini söylesem, bütün dünyan paramparça olurdu. İnsan hayatın kıymetini bilmiyor. İnsan uykuda, ölüm yakın, kıymetsiz ve değersiz. Bir gün biri sana ölmekte olduğunu söyleyecek. Ne hissedeceğini düşündün mü? O ağırlığı düşün, oturduğun yerden kalkmaya çalışacaksın, tabi kalkabilirsen. Zaman senin için tik tak işleyecek, her şeye farklı bakacaksın. Her şey farklı kokuyor, her şeyin lezzeti bir başka gelecek. Bir bardak su ve ufak bir parkta yürüyüşün tadını farklı alacaksın. İnsanların çoğu saatin kendileri için ne zaman duracağını bilme lüksüne sahip değiller. Ve çelişki de buradadır. Bunlar kendi hayatlarının değerinin farkında olamazlar. Suyu içmeye devam ederler, ama o bir bardak suyun ne kadar lezzetli olduğuna dikkat bile etmezler. Çünkü ölümün bilinmesi, her şeyi değiştirir.



20 Haziran 2021 Pazar

ÜST İNSAN AHİZESİ

Sabahın gürültüsü, gecenin ferasetine denk düştü
Ölüm kavgası burada başladı, şeytanımla tanıştım
Yağmur kadar ıslak, güneş kadar sıcağım 
Telefon ahizesinden sızan kan üzerimi haylice kirletiyor
Dakika durmak yok, umarsızca yazacağım

Dişlerimi gösterdim, ruhumu ateşe verdim
Cılız, küçük, özel ve tarifsiz bir yaratık masamda
Kollarımı kaldırdım, gülümsedim ve afalladım
Ona kudretimi ilan ettim

"Yürüdüğüm nehir yolunda, bilgelik adına
Ben kutsal aşk kudretinden dirileceğim
O zaman gerçek çılgınlık olarak yaşayacağım!"

"Ben tapınım sundum! Ben hayattayım!
Ben üstinsan kadar delirmiş bir felaketim
Geri dönme şansı yok, hala oradayım!"

Sessiz sedasız, baş başa veya ayrı gayrı olacağız
Her zamanki gibi tek bir kelam etmeden susacaksın
Uzak ve yakın, başka topraklara göçsek bile
Benden uzaklaştıkça kurtulacaksın




  

12 Haziran 2021 Cumartesi

ÖLÜMSÜZ

Şikayetim sana değil
Cayır cayır kavuran bu güneşin altında
Senin toprağına sarılmaktan ibaret

"Toprak sevdiklerimizi aldığı için mi böyle güzel kokar?"
Ola ki, ölümün bana sunduğu terane son bulsaydı 
Tekrar gelir miydin?
Bir daha sever miydin bakır saçlarımı?

Taziye evi, Kasım ayı, yıl 2019
Gittiğin günden beri İstiklal ısınmıyor
Ne insanlar, ne de sarhoş palavraları 
Dar sokaklarda bile senin siluetin, susmuyor
İşte öyle bir kış, öyle bir ayaz, öyle bir mevta

Ben o sarhoşlardan biriyim, dudaklarım uçukladı
Şehri terk etsem bile aynı palavra
"Sen öldün, ben ağladım"
Tatlı kadavra






3 Haziran 2021 Perşembe

CANLANMAK ÜZERE

Geceye karşı uyanıp, rüyaların tahrif edilmesi gibi
Ölümden beter, üst insan çılgınlığı, sabaha doğru bir vaveyla
Dilinde jilet, elinde vesikalık, kesik dudak, korkunun tekerrür edişi

Bu kara fon, işte o, bu iblisin çağ öncesi sonatı
Nasıl geçti üç sene? Neden uykusuz sabahlara yelkenim
Neden bu kara fon kulaklarımı yırtıyor? Nedendir bu evham?

Sabah olur, gözler yine açılır, ağlamaktan gözlerin kısılır
Tüylerin dikenlenir, klasik müzik, kara fonu bastırır
Bir sigara yakar, küllenir, jilet ile damağını deşip
Ağzını tatlandırır ve ateşe verdiğin vesikalığın dumanıyla yıkanıp
Şöyle bir bakarsın kendine aynada

"Hayat yaşamaya değer, hayallerin var, yaşıyorsun, bu tutku
Bu hissiyat, bu nikotin, bu acı seni, ölmüş ve öleceklerine karşı
Yenilenmiş, tam takır ve başyapıt olarak nitelendirecektir"

Sonsuz yaşamı istiyorsan, yaşam ekmeğinden bir parça al
Kan şarabı kımıza doldur ve kirli yüreğine yeni isimler gömmek üzere 
Her gece aynı serüveni yaşamak için nefes almaya devam et
Çünkü sen BİRİNCİLOĞUL, sen yaşadığın sürece kıymetlisin
Öldükten sonra özleneceksin fakat senden geriye kalan tek şey şiirlerin olacak





 

30 Mayıs 2021 Pazar

SEN ÖLMEZSİN

Benim saf yüreğim
Yüreği İstanbul'dan ufak
Dudakları bal, gözleri şafak sevgilim
Unuturum, yıllar geçer
Unuturum

Senden sonra üç kış daha çürüttüm
Bin bir kış daha geçecek
Zeytinburnu, Balıklı Rum'a gideceğim
Seni çıkaramadığım Galata'ya çıkacağım
Belki el ele tutuşanlara bakar iç çekerim
Yine de unuturum

Sen benim için sadece kara fon değilsin
Sen benim kalbimde yatarsın
"Kemiklerin çürür, sen ölmezsin"
İçimde yaşarsın

Ben İstanbul'dan biraz uzaklardayım
Azıcık uzak, çok değil
Burada senden başka bedenlere dokundum
Şaibe sunduğun gecelere ortak ettim
Sensiz, senden uzak, pencereden süzülürcesine
Saçlarımı kazıyıp, taş betona düşüverdim

Sen cennettesin
Cennet, güzel yer
Benden uzaksın, sevdiğin meyvelerden ye
Ben ise senden uzak, seni yaşıyorum

Senin için kırlara çıkacağım sevgili
O çok sevdiğin sümbüllerden toplayacağım
Bir gün toprağından yaslı çiçekler filizlenecek
Tam başında seni bekliyor olacağım


26 Mayıs 2021 Çarşamba

AVRUPA YAKASI

Sık sık hayal ederim
O mavi gök
Kızıl, bozkır geceleri
Sabaha doğru 
Binaların arkasından beliren güneş

İstanbul, saf bir kız yüreği
İstanbul, kapkara gözlü bir çocuk
Hepsi seni hatırlatıyor İstanbul

Ben senin öpücüklerine susadım
Senin kadife tenine dokunmayı 
Gençliğimi okurcasına peşinde koşturmayı 
Seni sen yapan ne varsa, seni hatırlatan
Ben seni özledim İstanbul



SUSMAK BİLMEZ

Yıldızların parladığı en cirit gece
Contaları yakıp sabırla beklediğimiz bir başka akşam
Şafağı hazır eder gibi, kımız dolmuş, saf etin ateşi
Uzaklardan bir göçmen daha masamıza oturuverdi
Dobur Vecher! (İyi Geceler!)

Merasim sonrası, sabaha doğru kan çanağı, uykusuz herif
Tam tepemde, gençliğini çalan caddeleri koşturmuş
Elinde bir mum, kaybolan günlerini arıyor
Fotoğraf elinde, jilet dilimde durmak bilmedi

Aynı garip konuştu, bu sefer susmak bilmedi
Hadise üzerine hadise, garibim, bol küfürlü cılız adam
Yürek deşen bir söz bıraktı o masaya
Los olvidados sabra galy paidos (Unutulan nasıl bırakıldığını hatırlasın)

O günden beri, ne ben o sözü unutabildim
Ne de o söz yakamı bıraktı
Kalktığım günden beri, ben o masadaydım
O adam ise peşimde



10 Mayıs 2021 Pazartesi

LAHZA

Rönesans tablolarına konu, aşka zatiye
Sabahın keskin kokusu, hayallerin dokusu
"Kollarımdasın, kokun çarşafa sinsin
Hırkanı bana armağan et, gözlerini kapat
Bu tarifsiz rüyaları görmekten sıkıldım"

Senin öpücüklerin bir kabare
Gülüşün güneşi anımsatır
Benim dingin aşkım
Benim aşk serenatım
Benim engin lahzam 

Nece bir ayrılık, nece bir kayboluş
Birer kumru olarak geçirdiğimiz günlerin
İki yabancı kuzgun kavgasına dönüşümü

Sana bıraktığım bu satırlar ki
İki yabancının ıslığı
Ölülerin ilahisi, kara fon 
Ve de asla kavuşamayanların türküsünü hatırlatır




5 Mayıs 2021 Çarşamba

27 KASIM 2019

İnsanı delirten yalnızlık
İnsanı öldüren insandır
Karanlıkta bir yaygara
Bir başka akşam 

On birinci kattan boşluğa 
Haberlere konu
Evlere taziye

2019 kışında
Kasım ayının sonunda
Sen ölmezsin

İçimde bir yerlerde
Kemiklerin çürür
Ama sen ölmezsin



TARİH MUTSUZLARI YAZACAK

En güzel sabahlar doğdu
Güneş ufkunu aştı
Yalnız başıma bir cadde
Elimde bir pusula
Gidiyorum

Ne gülebilirim
Ne de rüyalarım kanar
Dilimde bir jilet
Dalmışım

Uzaklardan bir dost
Yanı başımda dikili durmuş
Elinde ayna, yumuşak bir ses
"Nasılsın?"

Yutkundum biraz, kollarımı açtım
Ne bir adım, ne bir bakış
Ne de bir tepki
Cevap veremedim