Oysa ben sana gelirken ellerim gardenya doluydu
Bahçemden özenle seçtiğim, topladığım ve kokladığım
İnerken Başakşehir'den Kayaşehir'e
Çevirdi bir bekçi, kovaladı beni
Koştum koştum, kaçtım, düşürmedim avuçlarımdan
Bir tanesini bile dökmedim
Oysa ben sana gelirken ellerim gardenya doluydu
Çevirdi avare gezen üç lavuk
"Ne işin var?" diye sordular bana seni
Sustum sustum, çenem kırılana kadar savaştım
Biri tuttu beni, vurdu öteki, sıra geçti diğerine
Yığıldım yıkıldım, avuçlarımda sakladım
Bir tanesini bile dökmedim
Bir yaygara, kargaşa ve kavga kıyamet koptu
Öldüler, yaralandılar
Kan ve gözyaşı tuttu herkesi
Betonlar, duvarlar çatladı
Kemikler, camlar kırıldı
Çenesi yerinden oynamış, kaşı gözü şiş
Bağıra bağıra can çekişiyordu biri
"Yandım yandım alevler içinde kaldım
küllerim ilk rüzgarla esti, savruldu"
Üstümde hangi ışık? Kaç kat vardı?
Sayamadım
Gardenya yapraklarına tutundum avucumda
Kökü gövdesinden ayrı, parça parça
Avunuyordum
Şayet neye avunurum?
Sensizlik mi?
Sessizlik mi?
İhanet mi?
Kefaret mi?
Avunduğum neydi ki benim?