30 Kasım 2020 Pazartesi

KIZIL KORSAN

Kursak bırakan denizlerin genzinde bir dalga
Bitmek bilmeyen bir toprak sevdası, biraz rom
Denizlerin üzerinde, sevdikleri aklından çıkmayan bir korsan
Kalpsiz ve merhametsiz bir korsan, tek arkadaşı olan denizlere nefret

Barış getirenin sesi kısılmış, rehber ölmüş
Yüzyıllar geçse bile savaş durmak bilmez
Savaş Kabil ile başladı, biz birinciloğul soyundanız!
Her geçen gün başka kımız, başka bir kelleden içilecek

Kara çağ geleli çok olmadı, denizlere tutsak bu korsan güçleniyor
Umut ettiği topraklar, yağma ettiği başka masumlar ölüyor
Kılıcı o kadar keskin bilenmiş, o kadar keskin bakışlarla 
Öylesine bir başka toprak ve bir başka masum kanına giriyor



29 Kasım 2020 Pazar

MERHUMUN ZEHRİ

Bu yoldan geçme, tehlikeli tabelalar baş kaldıracak
Öylesine safsata zehirler, tüm aşkı etkisi altına alır
Ben ve dostlarım boğulduğumuz bu yaz akşamını yakmış
Tenimizi kavuran güneşin bir o kadar soğuk rüzgarına kapılmışız

Şimdi yüzüne tükürdüğüm bir başka düşmanın kılıcına tutunup
Zehri dudaklarımdan kin güttüğüm düşmanın boğazına salmışım
Çıkış yok, geri dönemezsin, şeytan izliyor
Melekler bizi yalnız bıraktı, uyu-öl-unut

Bu denli zehir, bedenimde yıllanıyor, etki alanındayım
Korktuğun o uykusuz gecelerin katili benim, ŞAİR KABİL!
Efendimin enerjisi bedenimi istila etmiş, zehri salana dek kurban sensin
Sonrasında ebedi uyku seni baştan yaratacak, bakmaya doyamayacaksın

Dokunmaya kıyamadığım o güzel bedenin bu gece kabusum
Işıklar sönünce beni bul, köprüye kadar eşlik et
Enerji ve zehir, serenat çoktan yazıldı
Bana ortak ol ya da yolumdan çekil, çünkü ben zehir taşıyorum

Ve bu öyle denli bir zehir, ölümcül bir mabet
Sevgim ve merhametimi yeniyor, seni sevmekten korkar oldum
Kurtuluş yok, aynı korkuyu her gece yaşayacağım
Benim için gece yok, yalancı ay ve yıldızlar
İçimde taşıdığım bu zehir, sana bulaşırsa ölene dek unutamazsın







27 Kasım 2020 Cuma

GÖZÜMÜN FERİ, DALGALAR BOYU

Ben seni bulmadan sen beni bul
Yoksa tüm bu hisler tabiriyle muamma
Keşfe çıkılan bu insan bedeninde parmak gezinerek değil
Tek bir beklenti olmadan sevmekle uslanırmış insan

Sonbaharı hatırlıyor musun? Hatırlayamazsın
Gölgeler senin zihnine karışmış, kendini kaybetmişsin
Çılgına dönmüşsün, o kadar coşkun bir ruh hali olamaz!
Tek bakışınla beni yerden yere vurup gözlerimin ferini çalmışsın

Şimdi zaman doldu, kafanı kaldır ve bak bana
Çaldığın gözümün feri tekrar ak renkten dalgalanıyor
Ve bunca kasırgalar, bunca sabahlar geçmiş gitmiş, tek bir kelam
Ben seni bulmadan sen beni bulacaksın, başka yolu yok
Çünkü ben çoktan kaybolmuşum, dalgalar boyu şafaklara



ŞAİRLER YALAN SÖYLEMEZ

Gerçek yeminleri unutun, şairler yalan söylemez
Son sabah bitti, gecenin kursağında bakakaldım 
Karanlığa duyduğum hiddet son bulana dek 
Sadece biraz ışık, bir tas ay ışığı, biraz dudaklarından istemiştim

Tebessümler yalancı! Denk düştüğümüz zamana bak
Biraz sevgi bu sabaha kalsın, geceye ay kesiği dudaklarım açılacak
Sana son kez bir öpücük verecek, gördüklerini unutacaksın
Bir daha hatırlamamak üzere, bu diyarlardan gitmek üzere

Bu kadar çaba sarf etmene gerek yok, övgüler yalancı 
Bugün bana sakladığın o güzel günleri
Dönmemek üzere, ebediyen kaçmak üzere
Geceleri güneşin olduğu, kavgaların doğduğu kentlerde yaşayacağım


26 Kasım 2020 Perşembe

SON SAVAŞÇILAR, ÇÖKÜNTÜ

Bu yüzyıl, bu kuşak, bu rüzgarın adı
Aynı toprak ve farklı vefa arayışı altında
Nece vatan keşfinde kayıplara karışmak
Sessiz bir fon çığlığıyla, zafer getireni kutlamaktır bu

Kelimelerin kifayeti öleli, tanrının hükmünü sürmüyoruz
Kötü yeminler unutuldu ve de suskun insanları katlettik
Rehberlerin söylediklerini duymuyoruz, sesimiz eskisinden gür
İnsanın içindeki sevgiden mahrum bıraktık onları

Her çöken geceye bir ıslık edasıyla onları yalnızlığa mahkum ettik
Karanlık çökünce kaçacak ev bulamadılar, sığınacak tek yer yoktu
Onları öldürmekten beter ettik, tarihin bu toz sayfalarına yazmadan
Acı içinde yönettiğimiz onlarca insanı, yurtsuz bıraktık

Çünkü biz barış getireniz, biz gerçek rehberiz, bizim adımızı an!
Sesin kısılana kadar söyle ya da biz konuşana dek susacaksın!
Gözlerinden aileni, gönlünden aşkını söküp alacağız!
Çünkü biz demokrasi, biz insanlığı hayata bağlayan son savaşçılarız!



RÜYALAR, UNUTULMAZ KABUS

Yüzünden suratı kesilmiş, bilinçaltında yatıyor
Orada sadece korku var, sadece gerçek
Asık surat, tek gözü olmayan bir cambaz
Şimdi sen bana sor, gördüğün en güzel rüya hangi rüya?

Yatakta yan yatarken göze gelen en külyutmaz gerçek
Tam önünde bir travma, bilinmez, duyulmaz bir rüya bu
Kim olduğunu affederek öğrendim
Çünkü uyurken görmek isteyeceğim tek şey sendin

Peşimi bırakmayan, yaka tutan, gerçek can yakan rüya
Unutulmaz bir rüya, denk gelmekten korkar oldum
Kalbimi kemiren bu sırf kuruntuyu yutmak
Can vermekten ürkünç, bıçak kesiği kadar çirkin

Ciğerim deşildikçe kaburgalarıma yansıyan bu kesik
Artık yemek yiyemem, daha rahat uyuyamam
Kafamı her koyduğumda göreceğim kabusa kucak açarım
Bir daha uyanamazsam, sadece geriye okunacak bir yazı kalsın






24 Kasım 2020 Salı

ARTEMISIA GENTILESCHI

Kara fon çalıyor, on altıncı yüzyıl
Yatağında uzanan bir vahşinin gözleri bunlar
Körpe kadın kanına bulaşan, çocuk katili bir adamın kanı
Ölüm dokusu seni kollarına almış, oracıkta yat!

Kanına girdiğin onlarca kadınlardan bir tanesi yanı başında
Elinde bir kılıç, yatağın başında, cesaret kokan bir başka kadın
O kötü günlerin ardından huzur dolu çektiğin uykuya lanet olsun!
Ressamlar bu tarihi çizene dek kanın akacaktır

Külyutmaz bir gece, muazzam bir dolunay odana yansıyor
Adalet er yada geç gelecektir, şakağından o kanı ben süzeceğim
Kim olduğunu unut, hatırlamak yok, burası ölüler diyarına dönecek
Kabil'in kardeşine kıydığı o koca taş keskiye döndü! SENİN İÇİN!

"Kışkırtıcı kıyafetler giy, bir kez güneş doğacak
Kılıcını parlat, öyle parlat ki geceye kalmasın karanlık!
Uykusuna dalmadan önce, gözlerini kapattığı an karanlık çökecek
İşte o zaman, temiz ellerinden süzülen bu kutsal keski şakağı yırtıversin
Çünkü ben ağlamaktan, acı çekmekten usandım"





DUDAKLARINDAN BİR ALINTI

"Beni sev, sarıl bana, beni kollarına al
Sarılacak kimsem kalmadı, gidecek bir yerim yok
Kokunun çarşaflarıma sinmesine izin ver
Daha önce hiç kimse bana dokunmadı"

Bu sözleri dudaklarından ben çaldım
Gözlerime bakıp mırıldanırken ben duydum
Melekler yanı başımızda bizi gözetlerken 
Sadece sabaha bir söz bırakıverdim

23 Kasım 2020 Pazartesi

KÖR KARANLIK

Her kapı çaldığında, karın ağrısıyla
Göz ferim bulanık kapıya korka korka gitmekten boğuldum
Daraldıkça daraldım, iğnelerle kazdığım kuyulara bakamam diye
Her gecenin sonunda doğan güneşe bakarak ağlamaktan yoruldum

Terminallerde soğuk belden vurunca anlamıştım
Artık mutlu günler mutsuz ailelerden çıkacak
Yirmi yıl aynı bedende farklı bir ruh tatmak 
Öyle bir an, ben hata yapmasam sanki dönmeyecek dünya

Daha beter ettim, kahroldum, gündüzüm nasıldır?
Önce kalk küfürlü bir sabaha tüküre tüküre
Temiz bir sofra kur, naftalinli lavaboya koş
Aynanın karşısında kar soğuk suratına donuk bakışlar at

Dakikalar sayarken, bir vapur geçiverir
Kör karanlıkta yüzen bir vahşinin kökünü kaybettiğine şahit olursun
Bu kaftan karası gençliğimin bir o kadar kara yarası
Paramparça kehanete lanet olsun!
Şükürler yalan, bu bir kör karanlık!




22 Kasım 2020 Pazar

MUAMMA, ASLA KAVUŞAMAYANLAR

Bitmek bilmeyen bu geceye uyku dolu mühürler bastın
Şüphe ve korku, ısırılmış bir elmanın cehennem getirisi
Bir defaya mahsus olsun, acep çıkar gelir misin?
Bu bitmek bilmeyen gecemin uykusuz kavgasına bir darbe indir!

El insaf be arkadaş, nasıl gülüyorsun öyle?
Bin yaz geçti, kavuşamadık
Biliyorum özlemedin, kehribar kanlı sözler tüttükçe 
Muamma gözlerine bakarken şöyle bir dalıp gitmeden

Savaş yanlısı saçların, keskin kokunu ne güzel def ediyor
O tebessüm bakışların, öpmek bilmeyen ay kesiği dudakların
Yanan bir ev gibi, pencereden ateşlerin şehvetiyle
Yeminler olsun güzelim, bir geceyi daha kahrediyor







21 Kasım 2020 Cumartesi

HASSAS, KONUŞURKEN DÜŞÜNMEK

Bu gece yazılar o kadar bulanık, gözler ıslak
Yalnızlığın getirisi hüzün yerini almış
Koltuklar kapıya dayalı, hayduttan saklı rafta bir kitap
Kitap içinde sana yazdıklarım
Gözlerimi kırpamadan okuduklarım var

Zafer çığlıkları çoktan duyulmuş
Melekler artık fısıldamıyor
İlham veren benim güzel ilham kaynağım
Neden elveda edemeden gidemiyoruz buralardan?

Gök mavisi bir denizde bu soğuk havada yüzmek
Tek bir kişi için bu yalvarış olacak bu yazılar
Gözlerimi kırpamadan, kuru uykuya dalamadan
Sensiz uzakların hayaliyle yazmak olacak bu

"Kaçma, kaçarsan içindeki şüphe öldürür seni"
Sadece biraz dik otur, yarına aşkından bir öpücük
Biraz da o acıyı hafifleten gözlerinden gülümseme bırak
Çünkü sen benim olmadığın süre boyunca ben kaybolacağım
Yalnızlık esaretinde kelepçe vurulmuş umutlara
Bir gece daha tüylerimi diken et, gün soğumadan güzelim



18 Kasım 2020 Çarşamba

VECD, ÖZGÜR RUH

Ben vardım, sonsuzdan öte var olacağım
Benim içinizde kaynayarak uyuyan
En korktuğun anda, en esrarengiz sofraya oturan
Gözlerini kapatmaktan çekineceğin bir karanlığım ben

Sevinç ve zevk benim
Özgürlüklerinizi saklayan, en gizli arzularınız
En büyük şüpheniz, akıl almaz duygularınız
Ve de küçük savaş benim uğruma verilecek

İçinizdeki öfkeyi bıçağa parlatan isyan
Kan meydanını süsleyen savaşçıyım 
Her zaman yanındayım, içini ürperten o vurgu 
Ruhun sarhoşluğuyla geçirdiği coşkunluk benim!

Benim ateş olan, ölene dek sönmeden yanan
Bir nefesimle can verdiğim sen, baş kaldırmalısın!
Gecenin körüne kalk, ışığa dön!
Gün doğana dek duanı et ve bu geceyi sonlandır!

Çünkü ben her uykuya daldığında gözler önüne gelmeyen
Ruh uykusundaki öğreti, aşk ve şehvetin öncüsüyüm
Enerjimin kuvvetine ve ölümün naçizane dokusundayım
O kadar coşkun, o kadar belirgin ve her zaman aklındayım

Ruhun bedeninden ayrılana dek peşinde olacağım
Uykudan uyan, zaman geldi, maddesel zevki tat
Kafanı kubbeye dönüp adımı an! 
"Ben öğreti için doğdum, yaşam tadı alana dek yaşayacağım!"



16 Kasım 2020 Pazartesi

ANGARYA PAZAR, BANA SORU SORMA

Ah benim cılız, korkak oğlum
Bugün günlerden angarya pazar
Benim oğlum, amiyane tavırlarını bıraksın
Nasıl olur da gözlerden bu kadar uzaksın?

Ah benim güneş bozma saçlım
Ne bu denli suratın kesik atar?
Panayır ortasında sevdiğinle kavuşamaz mısın sen?
Güzel günlere kucak açmak mıdır meselen?

Şimdi çıkıp desin bir babayiğit
"Kim kafa tutacak bu kalpsiz meydana?"
Sen korkarsın, duygularını bu denli saklar
Bu kadar kaçarsın, ufuklar tutsun seni oğul

Gideceksen, son kez bu angarya pazar için
Yeminler etme, otur bu güneşin sofrasına
Geceye bir tas ay, yüzün gülsün biraz oğul
Rahat kafa gir yatağa, son kez say, son bir dua fısılda






14 Kasım 2020 Cumartesi

ÇOCUK GELİNLER AĞLAMAZ

Bir kese altına bin bir feda çocuk
Çocukken bir şafak kadın olmuşum
Ne insanlık kalmış, ne de tebessüm

Uyanmışım başka bir sabah
Yanımda babam yaşında bir adam
O ürkünç, pis, korkunç kollarına sarmış beni
Ağlamaktan korkarım ben, anam ağlasın, ah benim güzel anam

Köyün en soğuk yatağı benimdir
Köyün en kötü adamı yanımda
Benim ufak bedenim, on beşinde ana olmuş
Körpe, dokunulmamış bedenime değmiş bu adam
Ağlamaktan korkarım ben, dayaktan uslansam ağlamam

"Sorgu sual kalmamış
Yüzümü yıkıyor öyle tanımadık biri
Soruyor iyi misin? Ayıpsın!
FEVKALADEYİM"

Büyüdükçe anlıyorum, sonu yok bu günlerin
Kıyamet kadar yakın, bir o kadar sessizim
Rabbime yalvarmaktan ne mecalim kalmış ki?
Ben ufkumu aşayım, yüzüm gülsün, evime döneyim
Ne de göreyim anamı, ne de şükürler edeyim ben?

Sadece yatayım o döşekte
Narin ellerimle yüzümü tutup şöyle kaldırayım başımı
Bir de iç çekmeden bir günüm geçsin, varayım ecele
Yeminler olsun özledim, yeminler olsun bir gece öleyim sadece










12 Kasım 2020 Perşembe

KARANLIK ÇAĞ, KIYAMET GÜNÜ

Şüphe ile yataktan fırlayıp
Korkuların geleceğini bilmek
Ölüleri görüp şükreden adamın 
Acizane bakışlarına hedef olmaktan kaçmaktır bu!

Üç kuruş para için sanatı ele geçiren tutkular
Tanrı dünyanın ipini kesti, meydana düştü kuklalar
Yine de aklımdan çıkmayan yazıları dökeceğim
Aşk kılıcımdan sızdıkça susmayacağım

Arkadaşlarım ve ben, uykusuz onlarca gün
Eğer mahşer, eğer kıyamet bugüne vursaydı
Muhtemelen kaçardık, arkamıza bakmadan
Ve de kimi sevdiğini götürür, kimi bedenini zor taşır

Eğer o gün, yataktan kalkarsan
Gel ve beni ölüm meydanında bul
Bir taş getir, biraz da öfke
Gözlerini aç, ayakta dimdik, yapayalnız ve şükürler olsun!







11 Kasım 2020 Çarşamba

BİRİNCİLOĞUL KABİL, TARİHİN İLK KATİLİ

Günlerin yasları tutulmazken, kötü tanrının yeminlerini yutmuyoruz
Her gün yeni bir adak, her gün yeni bir kan akıyor
İçime sızan şeytan
Soyumu sürdürmemi söylüyor

Eğer saklanırsan, uyanmalısın
Uyanıkken beni dimdik ayakta bulacaksın
Tam başında elimde kocaman bir taşla
Kafan ezilene kadar
Karanlıkta nefes almadan

Tarihin ilk şehvetli ölümü
Kabil tanrıya yeminler ediyor
Aşk sızıntıları getirdiği bu ölümden
Öfke gözyaşlarından ruhuna sızıyor

"Kabil benim oğlumdur, birinciloğul! Ona enerjimden verdim
Ona günün kalıntılarını bir yara, bir taş ile getirdim. Kardeş kanı!
Habil her gördüğü taştan korkuyor, saklanıyor. O bir avcı!
Yeminler olsun o kötü olan!"

Çok geçmedi, kıskançlığını dindiren darbeyi buldu
Efendinin adını andı, korktu, çok ağladı
Pişman değildi, öfke onun ruhunu esir etti
Tanrıyı bulana kadar özgürlük yok

Zafer çanları kulaklarını çınlatacak
KABİL ölümün şehvetli dokusunda 
En cılız cesaretiyle uyuyor, o masum!
Tarihin ilk ve en büyük katili KABİL!






7 Kasım 2020 Cumartesi

SADAKAT YEMİNİ

Kralı öldürmek istiyorsan
Derin kestiğinden emin olacaksın
Tırnakları etinden ayrılan balerinler gibi
Seyircisiz sahnelenen tiyatroda figüran olacaksın

Boş gelmeyen trenlere küfür saçmadan
Meyhane boyu kem kadınlara para savurmadan
Bu gece huzur içinde yarım aklınla, kendi yatağında uyuyacaksın
Öğrenebildin mi oğul? Bir asır geldi geçti

Kulağıma fısıldayan şeytan aklımı çeldi
Artık onun emrindeyim ve bugün bir adak istenirse, verilecektir
Kulağımı çınlatan meleklere kanlı gözlerimi çevirmeden 
Kendimi çivilediğim bu duvarda çarmıha gerileceğim

Gözümü kırpamam, tek kollu cambaz beni izliyor
Her an ruhumu bedenimden ayırabilir, çakıl yola koyulursa kan durmaz
Ayak bileklerimi kesen bu rüzgara ay kesiği dilimle, karşı koyacağım
Bu yol boyu anladım ki, huzura kavuşacağım. Şeytan taşıyana dek paktına beni

Barış asla gelmeyecek, daha çok kan akacak, daha çok insan ağlayacak
Kabuslardan kurtulmam için ruhumu dejenere etmeliyim
Barıştan yana bir şüphem yok, gelirse artık çok geç
Zemin katta kafamı delecek kurşuna şükür edeceğim




6 Kasım 2020 Cuma

KİMSE KAYBETMEDİ, BEN KAZANDIM DOĞRUSU

Bencil aynalar, ağlayan kitapların sayfalarına yazılmış
Nasıl geçer zaman? Nasıl korkuyla uykuya dalarım?
Şimdi yedi yerinden vurulan bir kartalın kanat çırpışı kadar güçlü olmak gerek
Çünkü sen galip gelince başladı tüm bu serenat

Ve ben dün gibi perişanım
Kesik bir bıçağın ayırdığı çirkin yara gibi kapkara 
Benim gibiydin, ve sen ilk yazdığım şiirin kapağı kadar değerliydin
Hatıraları gizleyenimsin, seni atamam ama yakabilirim

Oynanan kumar gibi kartı elinin tersiyle itmek, tıpkı usta işlik
Kafanda çalan şehrin en bilindik radyosu, tıpkı ciğer kesik
Öyle bir çıkmaz, can havliyle sarılsan da sonucu fiyasko
Sabaha kadar bekle ve de unutma, boş gelen bir tren yok!

 

5 Kasım 2020 Perşembe

AKAN ZAMANI DURDURUN ARKADAŞ

İsimler mendillere, adresler paralara yazılırdı
Sevdalar, kavgalar iki kişilik
Korkular bir gecede avutulurdu
Şimdi öyle mi arkadaş? 

Var gücüyle sürünürdü çirkef adamlar
Kem kadınlar düşlerde olurdu
Ustalar halıyı dokurken, körpe kadın ellerinden geçer giderdi o halı
Şimdi öyle mi arkadaş?

Kanlı bıçaklı, koca koca adamlar gelip geçmesin
Her kaldırımda bir korku, her sokakta bir genç kevgire dönmesin
Bunca zaman bitmek bilmesin diye başlanırdı söze
Şimdi öyle mi arkadaş?


4 Kasım 2020 Çarşamba

YAZAR TIKANMASI, ŞAİR ÇIKMAZI

Hangi şarkıya katlanabilirim ben?
Tekerrür ediyor her sabah, sağ çıkamazsam yadigar masamda
Her küfürlü uyanışa tek bir cümle
"Bu son sabah mı? Sanmam, bu son yalansa kanmam"

Tüküre tüküre küfrettiğim sabahlara bak
Yarım akıllı, alkolik bir dulun acımasızlığından korkarım
Ama gözlerine doya doya bakar, karşımıza çıkana sayarım
Karşıma çıkarsın gülerim, sesim çıkmaz belki gücenirim

İstemiştim olmadı, elim dilime varmadı
O son sabaha uyandım
O son yalana kandım
Gözümün yaşına bakmadan duvardan duvara vurdular

Geri dönüp bakma şansı yok! HALA ORDAYIM
Yazdığım şiirler kadar yürek yırtan 
Düzenbaz, korkunç 
Bir o kadar gına getiren bir kıştayım

 

SEN ÖLDÜN, BEN AĞLADIM

Tüm bu güller boyu mezarlıklar korku salmış, kent korku içinde uykuya dalıyor. Göçtün gittin sen bu diyarlardan artık sensiz bir sabaha türkü söylemek, son bir sabaha dudak uçuklatan çığlıklar bırakmak o kadar zor, o kadar şaşalı bir merasim suskunluğudur.

Yeminler olsun iflah olamadım senden sonra, hep bir mücadeledeyim yazıktır günahtır. 

Şikayetim yok desem inanır mısın bana? Gözlerime bakıp dudaklarından mırıldar mısın şarkımızı dost?

Ölüm bizi ayırsa bile aramızda bir tören yaptık, sevdiğin bütün kadınlara senin adına elveda dedim. Kurşun paralar biriktirdiğin o kumbaran miras kaldı, onca kelime laftadır. Arkandan çok konuşuldu ben sadece fısıldadım o insanlara bastıra bastıra söyledim seni.



30 Ekim 2020 Cuma

UNUTULMAYAN BALO - ADALET SARAYI

Asılı bir ceket edasıyla duruşma salonuna girip, sesimi kesmeden
Canlı hissediyorum, kelebeğin tek günlük ömrünün dakikaları gibi
Bugün benim günüm, yarına daha çok var
Dünya tersine dönüyor, dünya yok oluyor! YAŞASIN!

Beni durdurmayı deneme, yaklaşma
Ben öylesine dolu bir neşeyim
Gökyüzünü yırtan, gökyüzünden kayıp giden bir yıldızım
Tıpkı yeri göğü inleten bir kaplan gibi gürlüyorum

Beni durdurma, sakın deneme
Tıpkı pisti eritip asfaltı döken bir yarış arabası gibiyim
Güleceğim, güleceğim, gözyaşlarını sil
Beni durdurabilecek hiçbir şey yok!

Gökyüzünü ateşe veriyorum, uçurtmalar uçuyor, salon ayaklanıyor
Elimde bir su şişesi, gölgelerim ve ben aynı salonda bir balo tabiriyle
Amiyane bir duruşma bu! Hiç durmak istemiyorum!

Mars tarafına yol alan bir roketim, bir çarpışma rotasındaki
Kendi yörüngemin uydusundayım, kontrolden çıktım!
Yeniden doldurulmuş sıcak namlu tabancanın ta kendisiyim
Tıpkı bir el bombası gibi, patlamak üzere
Asla durmak istemiyorum!
Bugün benim günüm, yarına daha çok var, değişmek istiyorum
Yüzünden biraz şehvet, o tutkulu dudaklarından tatlı merhemi denemek istiyorum!




23 Ekim 2020 Cuma

BAHTİYAR

Nasıl yaşlanmışım öyle? Yıllar, ömürler boyu geçmiş bu çırılçıplak gecelerde. Tutsak olacağını bile bile güneş avludan pencereye yansımış. Yanan sigaranın küllerinde özgürlük yakarışlarına şahit etmiş beni.

Gözlerine bakarak aldandığım tüm yalanlara lanet etmeden doğarken ağlamak kadar iç rahatlatan bir sıcak var bu şafak.

Demir kapının ardından bir kör pencerede gülüşmeden uykuya dalmak var.
Sensiz, uzak diyarlara gidip dönmeden bir saz ile kokundan keskin rakıya direnmek var.
Hürriyet süt beyaz çiçek veriyor, son bir dua edeyim de yıllar eskiyiversin, bir dua daha edeyim.

22 Ekim 2020 Perşembe

VEYAHUT HİÇ GELME - KENDİNE İYİ BAK

Son yürüdüğüm sokakta senin ayak izlerin
Son cumanın arefesinde senin kokun var
Yalnız kalan ruhumun derin korkusu senin gözlerinde
Sesini duyar duymaz aldığım o ipek kokun hislerimde

Şimdi ben ne yapacağım?
Güzel bir sayfaya seni karalayacağım
Yakabilirsem yakarım, okudukça hatırlamak mı?

Hatıralar her yerde
O kısa günlerin sonunda, ufkunu aşan bakışların ardında saklı
Sarmaşık gibi sardığım o buğday tenine bir daha dokunamadan
Uzaktan bile seyretmemek için, huzursuz kentte tek bir nefes dahi alasım yok

En çok yanarım ki
Bakır taslara doldurduğum ay ışıkları
Artık bizi süsleyen gecelerden söz etmeyecek
Artık amiyane sözlerini bile yankılayan bu dev
Ardı arkası olmayan davetiye bakışları tekrar görmeli

Dudaklarımızın kavuştuğu o güzel kaldırımda oturacağım mesela
Birbirimizi bulduğumuz ilk bankta oturacağım
Oturacağım ki, hatıralar bana bu gece rahat versin
Her o parka gittiğimde o sevdiğin kısık sesimle bir şiirimi daha okuyacağım
Belki de bir kez olsun oradan geçersin

21 Ekim 2020 Çarşamba

DRAMA, GÖÇMEN KONUTLARI - HALA YANINDALAR

Şaşalı ve şikayetsiz bu evin çatısından kaç genç bakar? Kaç çocuk bu vefalı topraklara ayak basıp elini sürdüğü toprağa zafer çığlığını duyurabilir?

Güneşin sarısından akıtma saçlı çocuk, yazıktır günahtır! Kemanla yükselen sonbahar mevsiminin gelişini kutluyoruz bu gece, dostane şekilde, korku olmadan bu geceyi bitireceğiz. Son duamızı etmeye ramak kala ellerin kırılır biçimde yumruğunu sık, kaldır gök kubbeye!

Unutmadan söylenir, çekilir fotoğraflar. Kaçıncı kez mırıldadım şarkımı damakta ben? Zor dedim! Kapına çarpı atan herifin şehrine gelmişsin. Bunca yol sonra dinlenmeden, bir yudum meleklerin ortasında ölümcül günahları damarlarında seyir etmeden yaşanmaz. 

İçimde bir ton küfür, suratınıza bir atasözü bir deyim sunacak. Suskunluk ve sükunet bugün planlanmış bir yarın olacak. Kusursuz bir gece geçirmek kadar güzel bir ziyafete davet edecek bizi. 

Ama nefretim o on yedi gün için değil, şerefim o bakır kadeh kaldırdığım yılların azıtmış gençliğine armağandır. Amiyane bir yardım çağrısıdır. Limandaki sessiz gemilerin attığı iğneler kadar zehirli balıkların olduğu okyanusları terk eden yunuslara birer hediyedir.




19 Ekim 2020 Pazartesi

EVLATLARIMA ARMAĞAN

 Büyük büyük parklarda ufacık çocuklar ışıldayan güneşin altında yorulup uykuya dalana kadar durmak yok. Korku, şüphe bizden uzak dursun. Yaprak altından alınan bir parça ceviz, hayat bu kadar güzel.

Yavaş yavaş büyüyor o ufak çocuklar peşlerinden büyüyen yoksulluk ve kaygı. Kimse farkında olmadan erdi o çocuklar ve o topladıkları çakıldak meyveler çürüdü, nesillere armağan olsun.

 Sanatım serenat, ekmeğe ödenen kuruşlar arttı artık. Bugün bir tas ay ışığı, sabaha yerli halkımın o porsiyon tarhanasından bir çorba içeceğim.

Geleni ağırlayın, gidene üzülmeyin çocuklar. Hep çocuktum, hep olacağım. Kemiklerim güçlenecek, zihnim kıtır kıtır yeni sayfaları karalarken sesim hep yükselecek çocuklar. Elimi çabuk tutmalıyım ölüm yakama yapışıp evlatlarıma hüznün yolunu tutturmadan geçmişime birkaç şiir, bir parça miras bırakmalıyım. 

Gençliğimden eksilen her güne bir nefret, bir kap gülümseme hediyem olsun. Asla çıkmayan sakallarımdan bir sırma saç, soğuktan çatlayan dudaklarımdan bir öpücük bırakmalıyım!




5 Ekim 2020 Pazartesi

MÜHÜRLEDİĞİMİZ MABET, KARANLIĞIN PRENSİ

Uzun zamandır gözlerim gizli tetik, bakışlarım külsüz dumanın peşinde. Sesim artık duyulur oldu, nehirler çok gür akıyor. Bakır tas ay ışığı, güneşe gebe kalmış, ben ise çoktan kaybolmuşum.

Korkular beni rehin almış, birazcık esir isem o kadar tutsağım bu mühürlü mabede...

Karanlığın ruhu, gecenin prensinin kollarına uzanmış şöyle bir gök kubbeye bakıyor. Gözleri yorgun, dişleri çürümüş. Korku onu çoktan gölgelere saklamış ve ben, işte o prens!

Gel de soframa otur demek isterdim sana, her yerde görmekten yoruldum. Kokun eskisinden fazla keskin, kokun eskisinden daha fazla taze. Kara fon çaldıkça çığırıyor beni, kara fon susmuyor. Yalvarışlar, yakarışlarla eski savaşlara, tarihin kara puntolarına mahkum ettiğim kalemime bakıyorum. 

Gecenin körü, sabahın feri olmuyor. Şafağın yeli, seheri bulmuyor. Ve işte ben, işte ben...

O kadar yalnız kalmışım ki, en kalabalık şehirlerden geçmişim de buraları bulmuşum. Ne kısa saçlı kadınlar görmüşüm, ne cüceler, ne çakıllar...

" Korkum olmuşlar o gün, kabusum olmuşlar, ben tanrısal yazılara düşmüşüm, çok ağlamışım o gün. "




25 Eylül 2020 Cuma

AŞK

Ne güz geçti bu kentler arasında, ne ipler koptu bu minarelerde, aradaki dünyaları fark etmeden nacizane lafların imdadın olmasıdır aşk.

Her düştüğün kuyudan çıkışında rüzgar bağlamış yatağında kül bağlamış güzelliğiyle yatağıma uzanmanı izlemektir aşk.

Neyin nesi?
dediğin anda yeniden doğmak, gitmesin o kadın diyerek zafer çığırtan, kulak kanatan ilahileri türkü gibi söylemektir aşk.

Ayak izlerini takip ettiğin, kulağına şiirler okuduğun o kısa saçlı kadına dualar etmek, çıkmadığın telefonlarda ağlaya ağlaya derdine çare, cefasını çeken mahkuma derman aramak gibidir aşk.

Aşk, azala azala akan ömrüme hayat, kızıl saçlarıma renk katmak gibidir.
Aşk, ayrılıktan korkmayan devlerin cesaretidir.
Aşk, para saçan cüceleri ezip geçer
Aşk, çiçekçilerden aldığın bir demet gül, yol kenarında kurulan tezgahtan bir parça tebessüm almak gibidir.

Aşk, ne büyüktür bir bilseniz. Sesiniz çıkmaz, gözleriniz itiraf eder. Odadan her çıktığınızda eteklere boncuk, dağlarda öldürülen çocukların sulu gözlerinde yaş olur. Kalpten kalbe olmaz. Ruhunuzdaki özlerinizden çıkıp yüce kubbelerde buluşur. Sonsuz olur. Eş olur, çocuk olur. Ama asla bitmez yine sizi bulur.

21 Eylül 2020 Pazartesi

MUTLU VE YALNIZ / İKİNCİ BÖLÜM

Tüm bu düşen yaprakları toplamak, her kanayan rüyayı hatırlamak ve tüm bunlara rağmen çekinmeden nefes almak gerekiyor.

Anılar, hatıralar, kalbini oynatan fotoğraflar. Hepsini kenara koy, bu gece bir tas çorbayla iki öğün ay ışığına şahit olacaksın. Dolunay bu gece, tüm korkularını, endişelerini unutacağın gün yakındır.

En çulsuz, o kadar hovarda ben bile uzun süre mutlu olmayı tattım. Sevdim, nefret ettim, ağladım. Ama sonunda hep ben galiptim, çok pişman oldum, şu hakir zaman bile beni yiyip bitirecek ama ne olursa olsun bir gün kalktığımda dünkü yaşantım çizgisini çekecek. Bana farklı bakacak, işte o zaman daha güçlü bir tebessüm gamzeli tek yanağımdan belirecek.

Bunca zamanı devirdin, çok para kazanacaksın, bir sürü insan hayatına girecek, en büyük arzularını yaşayacaksın. Artık vazgeçemezsin, sonlandıramazsın bu döngüyü. Bir gün başka bir bedende tekrar bu yaşlı topraklara ayak basacaksın.








MUTLU VE YALNIZ / BİRİNCİ BÖLÜM

Bir korsan gibi denizlere tutsak, esirler gibi umutlu olmak istiyorum. Gemi güvertesinden seslenen bir kaptanın kımızını doldurup bakır kadehini heves içinde sallayışına şahit olmak istiyorum.

Çalan bu melodi, akan bu nehirden durulan bu su, en gri gökyüzünden aşağı düşen yağmur damlalarının ateş teni ıslatmasına göz yummak kadar asil olamaz.

Beyaz beyaz sayfalarca yaktığım onlarca şiirin küllerine, ilk öptüğüm aşkımın büyümesine şahit olmak istiyorum.

Eskiyen gözlerimin kısılışına bak, betimlediğim bu doğa ana, ailem bu güneşin sözlerine kulak ver.

Elma ağaçlarından sarkan uçurtmanın bezini tutup şöyle bir kahkaha atmalıyız. Doldurun çocuklar, bahçemden istediğiniz kadar toplayın çocuklar, gülleri ezmeden, ekmeğinizi kurutmadan uykuya dalın çocuklar!

Bir de şu endama bakın, ne cesaret!
Ciğer deşen sesime kulak verin, biraz tebessüm edin. Hayat ağlamak için çok kısa, gülmek içinse uzundur. Siz asla yüzünüzü asmayın, bazen mutluluk yoktan var olur, pes etmek mi? Umut etmek gerekli, biraz da cesur olmalısın. En zor anında içine doğacağım, senin yüzünü güldüren ben olacağım. Çektiğin bu acı bitecek, gözlerin artık uykuya dalarken, bugün için şükürler olsun diyecek. Umut et, kafanı yastığa ölene dek rahat koyman dileğiyle!

Bu mucizeyi kadınımda bulmalıyım, ona fırsat buldukça yaklaşmalıyım, boynuna usulca hatta hafifçe dokunup tüm gençliğimden eksilen günlere bir öpücük bırakmalıyım!

17 Eylül 2020 Perşembe

KORKUSUZ KORKAK

Son savaş bitti
Mabet çoktan kapandı
Hiçbir tarihin süngüsü
Hiçbir zindan korkutamadı beni

Çok sayfa çevirdim, çok yazdım
Soframdan ekmeğimi alan hayat
Bir de tekme atınca
Ailem güneş, oracıkta belirdi
Sabaha kadar tenimi kavurdu, bir de ışığıyla
O güzel rengini saçlarıma verdi

Ben de sevdim elbet, ben de nefret ettim
Büyüdükçe içimde ufkunu aşamayan bir ruh
Ve o donuk suratım, bir anda gülümsemez oldu
İlahiler kulağımı çığırtan bir ses ile yalvarışlar etti
Vaveyla, güfte, hepsi bir oldu
Bu koca adamı yerle bir etti

Ve uzak diyarlardan değil
Mektup, telgraf tadında bir yoldaş konuşuyor
O benim her şeyim
" Kaçmana gerek yok, kaçarsan içindeki nefret öldürür seni "



15 Eylül 2020 Salı

SERENAT

Kalbimden gelen sesler eşliğiyle, gözlerinde kendimi kaybediyorum. Vahşileştikçe gece, yanaklarım gözyaşlarıma karıştı ve ben yine de seni aradım.

Üzgün hissettiğimde seni buldum, en mutlu anımda yine sen olacaksın çünkü hiçbir melek bu uzak diyarlara gidemez. Hiçbir melek bu kadar güzel gülemez, hiçbir melek beni mutlu edemez.

Ve gün geçtikçe kara fon çalıyor. Beni mezarlıktaki güller kuruyana dek sev, beni şeytanlar şehvetle zincirleyip tüm nefreti yüzümden kusturana dek sev, beni tanrının kirpiklerinde dinlenirken büyük büyük parklarda, en derin mabetlerin kuyusunda sigaram sönene dek sev, çünkü ruhlarımız acıya batacak ama yine seni bulacağım. Bu dünya çok küçük, bu dünya çok acımasız, gölgeler eşliğiyle dans et benimle, sesim kısılana kadar bekle, tüm merasim sona erdiğinde benimle bir defa daha denk gel, ve yine bedenlerimiz çift olsun. Gözlerin beni izlesin, çünkü yangın sona erecek ve tüm bu korku bitecek.








31 Ağustos 2020 Pazartesi

İSA KADAR ÇİVİLİ

huzur parıltısının güneşe olan ufkunu genişletmek için bir şans verilmiş gibi, sanki hüznü kesecek bir ilaç bu stres dolu topraklar, resmen bir kader, resmen bir sanat bu

ve zaman geldi, hovarda şeytan rujunu sürdü, melekler sürmesini çekti, tanrının gözyaşları ıslatıyor kirpiklerimi, nefesim kesilmiş, gözlerim aynı bakmıyor, kan çanağı başım sancılarla uyutmaz beni

huzur dolu soframdan ekmeğimi almış hayat, bir de tekme vurmuş, yetmemiş sırtıma haydutların zincirleriyle işkence etmişler, sesim çıkmamış, tek söz düşmemiş dilimden, ağlamışım ben, annem uyuyamaz bu gece, yeminim olsun yalvardım, kimse göz kırpmadı, kimse soframa bir daha oturmadı anne

kurşun değmemiş bedenimden uzak bir diyar burası, keserlerin bulunduğu, topal köpeklerin koklayamadığı bir kuyu burası

soğukmuş o gün, kabusum olmuşlar o gün, korkum olmuşlar o gün

Dream-art Oil painting Flagellation Christ Jesus torture free shipping  canvas | eBay


22 Ağustos 2020 Cumartesi

İNSAN NEDİR?

Kara fon çalıyor
Son kez, bu gece
Dillerde bir söz
Bir de uzaklardan gelen bir hece

Unutmak zor falan değil
İnsan uzaklaşınca belli olur
İnsan alçaktır, kinli kanlı
Zarif olduğu kadar ürkütür insan

İnsan öyle bakar ki
Bir demlik çay
Biraz duman içinde 
Yanan bir evin penceresinden bakar insan

İnsan sessizdir
Bazen konuşur
Bazen gözleriyle şakırdar
Ama insanı insan yapan
Hataları, anıları
Bir de geride bıraktıkları



17 Ağustos 2020 Pazartesi

NICOLA SAMORI 5

mevsimin son bahar yaprağı dökülene dek, sahillerde biriken kum ıslanana dek ve tüm yağan kar eriyip, sokaklar soğuk yağmurla ıslandığı sıra sokak ışıklarının sönüşüne denk gelmişsin

bir o kadar sessiz, bir o kadar bencil bir mevsimden selam olsun, ses vermeden şömine başında oturup iyice dinleyin

bazen öyle anlar olur ki güneş teninizi ısıtmaya yetmez, oturduğunuz yerden kalkmak istemezsiniz

bazen öyle anlar olur ki bir anı yaşarsın, o anı sen devrilene kadar oynar durur kafanın tam içinde

bazen öyle anlar olur ki piyano melodisi bir ilahi olur, kulak çığırtan bir ses olur

bazen öyle anlar olur ki o anı yaşamak istemezsin, aklına sadece uçkurunda bir basamak, bir tabak ölüm gelir

Nicola Samorì - Rigor Vitae | Phillips



16 Ağustos 2020 Pazar

NICOLA SAMORI 4

bazı anılar zihnin en karanlık köşesinde inzivaya çekilmiş acıya alışmış bir hayvandır, o kadar azgın ve vahşi bir hayvan

gözünde kanlanır, yazdıkça çekilmez, okudukça bayatlar ve sen tam kurtuldum dersin önüne bir fotoğrafla yerlere serilir

mum dökersin yanmaz, yırtıp atarsın kesmez
işte o an bir kurtarıcı beklemek gibidir, gök kubbe sana bakar sen ona bakarsın, tek bir kelime düşmez dudaklardan bir ıslık çığıramazsın, bir tane ses bile çıkmaz mı be adam? 

sorgula dur, sonra başa dön zipzifiri, tek tümsek bir sokaktan el salla ve göster bana kendini çakıldak adam
korkum sen misin?

perdeler yanar önce, sonra halıya sıçrar en son evdeki tüm parçalar tek tek kül olur, oturup dumanda boğula boğula sigara içmek kafayı çekmektir mesele

koyabilmektir yatağa rahat kafa, biraz da para, çok az giderebilmek özlemi, uykuyu anlatabilmektir mesele

10 Ağustos 2020 Pazartesi

NICOLA SAMORI 3

pürüzlü bir ten üzerinde, çırılçıplak dokunuşlar yaparken bir anda karanlığa ateş olmak üzere gök kubbe tekrar yere yansıyor

hiç geçmez mi gözlerinden?
hiç duymaz mısın merasimdeki ıslıkları?

uyandım, baktım ve oracıkta kaldım, hoşçakal diyemeden tek bir cümle kuramadan şeytan paktına çekildi

geriye zihnimden dökülen bu satırla kaldım
oysa dipdinç bir çocuk için zor
ve ateşin içindeki gök kubbe yansıması adeta bir albüm olup şarkılar çığırtıyor kulaklara

eğer ıslık kulağından yolculuk edecekse, duyguları yanan bir izmaritin küllerinde bulursun
ve dolan gözlerin konuşur, sesler duyurur tekrar
tanrı cevap veremez, tanrının serenatı intihardan korkan bir çocuğun içindeki kaygıdır, tanrının serenatı ölümün akıbetinde ve de merhumun cenazesinde anılır

NICOLA SAMORI 2

 replik tadında bir şaheser düşün, sonra onu yok ettiğini

kolay değil

ayrılık, ihanet, nefret, öfke, hastalık ve benzeri tüm gerçekler

işte o an gelir hayat, çıkar karşına, kocaman bir adam gibi, pes etsen edemezsin, kaçsan kaçamazsın, seyirci olursun

ama ne seyirci, bir bilsen, öyle seyirci, öylesine telaşlı bir seyirci

tren garında denk gelirsin, bir restoranda bahşiş yerine onu görürsün

aradan yıllar geçer, çocuğunu hastaneye yetiştirirsin, oradan sana bir tebessüm

tam katil tadında, bir o kadar adından emin, nefreti yenmiş, öfkeyi götürmüş, hastalık başa bela halde

işte o an gelir hayat, çıkar karşına, kocaman bir adam gibi, pes edemezsin, kaçsan kaçamazsın, seyirci olursun

Nicola Samori | Ana Spann | Flickr

NICOLA SAMORI

korku çığlıkları eşliğinde

sevgi edasıyla, oradan oraya kaçışan küçücük çocuklar, başlarında duran kimse yok

melekler kulaklarına bir şiir fısıltısı ile ilahiler armağan ederken, karşılaşmak tüm günahların ile

evet, tüm günahların ile aynı odadasın, yanında ufak bir tabanca, kafanda hep aynı ses, sık tam orta yerinden vur onu, özgürsün, görmek zorunda olmayacaksın bir daha, bitecek her şey, son bir ışık

Sultan AlShaheen on Twitter: "The Nature of Fear by Italian painter &  sculptor Nicola Samori (b. 1977), currently lives & works in Bagnacavallo,  #Italy… https://t.co/AOnFv3VWeQ"

7 Ağustos 2020 Cuma

MABETTE BİR KUYU

Tam takır
Güneşin esir aldığı gökyüzünden
Mabet içinde derin bir kuyuya düşmek

Saç derin kazına kazına
Sesin kısılana kadar bağırmak
Seni duyan kimse yok
Karardıkça hava
Mabet korkutuyor

Alışıyorsun gün geçtikçe
Açlıktan çürüyen dişlerin
Ve kuru gitmez gözlerin
Son bir umut beklerken
Kurtarılmaya ümit etmek
Korkunun doğası bu
Korku duvarla devrilmez
Ne olursa olsun evrilmez


SON SAVAŞ

Beni bu cepheye sen taşıdın
Beni bu savaşa sen soktun
Yaralıyken, merhum oldum
Bir kum ile sahillere doldum

Bana bu korkuyu sen yaşattın
Bana bu yarayı sen açtın
Kör kurşun senin namlundan
Sırtımdaki izler senin süngünden

Unutma
Beni bu densiz
Ve unutulmayacak
Tarihin sirke kokulu sayfalarına sen yazdın
Şimdi son bir savaş daha
Son bir cepheye daha gideceğim
Arkada kalma
Limandan bir kamyonete atla
Ve bir daha arkana bakmadan
Tek bir kan damlamadan
Bir daha adımı hatırlamadan
Ve tek bir satıra daha şahit olmadan
Söz etme kimselere
Son savaştan