30 Ekim 2020 Cuma

UNUTULMAYAN BALO - ADALET SARAYI

Asılı bir ceket edasıyla duruşma salonuna girip, sesimi kesmeden
Canlı hissediyorum, kelebeğin tek günlük ömrünün dakikaları gibi
Bugün benim günüm, yarına daha çok var
Dünya tersine dönüyor, dünya yok oluyor! YAŞASIN!

Beni durdurmayı deneme, yaklaşma
Ben öylesine dolu bir neşeyim
Gökyüzünü yırtan, gökyüzünden kayıp giden bir yıldızım
Tıpkı yeri göğü inleten bir kaplan gibi gürlüyorum

Beni durdurma, sakın deneme
Tıpkı pisti eritip asfaltı döken bir yarış arabası gibiyim
Güleceğim, güleceğim, gözyaşlarını sil
Beni durdurabilecek hiçbir şey yok!

Gökyüzünü ateşe veriyorum, uçurtmalar uçuyor, salon ayaklanıyor
Elimde bir su şişesi, gölgelerim ve ben aynı salonda bir balo tabiriyle
Amiyane bir duruşma bu! Hiç durmak istemiyorum!

Mars tarafına yol alan bir roketim, bir çarpışma rotasındaki
Kendi yörüngemin uydusundayım, kontrolden çıktım!
Yeniden doldurulmuş sıcak namlu tabancanın ta kendisiyim
Tıpkı bir el bombası gibi, patlamak üzere
Asla durmak istemiyorum!
Bugün benim günüm, yarına daha çok var, değişmek istiyorum
Yüzünden biraz şehvet, o tutkulu dudaklarından tatlı merhemi denemek istiyorum!




23 Ekim 2020 Cuma

BAHTİYAR

Nasıl yaşlanmışım öyle? Yıllar, ömürler boyu geçmiş bu çırılçıplak gecelerde. Tutsak olacağını bile bile güneş avludan pencereye yansımış. Yanan sigaranın küllerinde özgürlük yakarışlarına şahit etmiş beni.

Gözlerine bakarak aldandığım tüm yalanlara lanet etmeden doğarken ağlamak kadar iç rahatlatan bir sıcak var bu şafak.

Demir kapının ardından bir kör pencerede gülüşmeden uykuya dalmak var.
Sensiz, uzak diyarlara gidip dönmeden bir saz ile kokundan keskin rakıya direnmek var.
Hürriyet süt beyaz çiçek veriyor, son bir dua edeyim de yıllar eskiyiversin, bir dua daha edeyim.

22 Ekim 2020 Perşembe

VEYAHUT HİÇ GELME - KENDİNE İYİ BAK

Son yürüdüğüm sokakta senin ayak izlerin
Son cumanın arefesinde senin kokun var
Yalnız kalan ruhumun derin korkusu senin gözlerinde
Sesini duyar duymaz aldığım o ipek kokun hislerimde

Şimdi ben ne yapacağım?
Güzel bir sayfaya seni karalayacağım
Yakabilirsem yakarım, okudukça hatırlamak mı?

Hatıralar her yerde
O kısa günlerin sonunda, ufkunu aşan bakışların ardında saklı
Sarmaşık gibi sardığım o buğday tenine bir daha dokunamadan
Uzaktan bile seyretmemek için, huzursuz kentte tek bir nefes dahi alasım yok

En çok yanarım ki
Bakır taslara doldurduğum ay ışıkları
Artık bizi süsleyen gecelerden söz etmeyecek
Artık amiyane sözlerini bile yankılayan bu dev
Ardı arkası olmayan davetiye bakışları tekrar görmeli

Dudaklarımızın kavuştuğu o güzel kaldırımda oturacağım mesela
Birbirimizi bulduğumuz ilk bankta oturacağım
Oturacağım ki, hatıralar bana bu gece rahat versin
Her o parka gittiğimde o sevdiğin kısık sesimle bir şiirimi daha okuyacağım
Belki de bir kez olsun oradan geçersin

21 Ekim 2020 Çarşamba

DRAMA, GÖÇMEN KONUTLARI - HALA YANINDALAR

Şaşalı ve şikayetsiz bu evin çatısından kaç genç bakar? Kaç çocuk bu vefalı topraklara ayak basıp elini sürdüğü toprağa zafer çığlığını duyurabilir?

Güneşin sarısından akıtma saçlı çocuk, yazıktır günahtır! Kemanla yükselen sonbahar mevsiminin gelişini kutluyoruz bu gece, dostane şekilde, korku olmadan bu geceyi bitireceğiz. Son duamızı etmeye ramak kala ellerin kırılır biçimde yumruğunu sık, kaldır gök kubbeye!

Unutmadan söylenir, çekilir fotoğraflar. Kaçıncı kez mırıldadım şarkımı damakta ben? Zor dedim! Kapına çarpı atan herifin şehrine gelmişsin. Bunca yol sonra dinlenmeden, bir yudum meleklerin ortasında ölümcül günahları damarlarında seyir etmeden yaşanmaz. 

İçimde bir ton küfür, suratınıza bir atasözü bir deyim sunacak. Suskunluk ve sükunet bugün planlanmış bir yarın olacak. Kusursuz bir gece geçirmek kadar güzel bir ziyafete davet edecek bizi. 

Ama nefretim o on yedi gün için değil, şerefim o bakır kadeh kaldırdığım yılların azıtmış gençliğine armağandır. Amiyane bir yardım çağrısıdır. Limandaki sessiz gemilerin attığı iğneler kadar zehirli balıkların olduğu okyanusları terk eden yunuslara birer hediyedir.




19 Ekim 2020 Pazartesi

EVLATLARIMA ARMAĞAN

 Büyük büyük parklarda ufacık çocuklar ışıldayan güneşin altında yorulup uykuya dalana kadar durmak yok. Korku, şüphe bizden uzak dursun. Yaprak altından alınan bir parça ceviz, hayat bu kadar güzel.

Yavaş yavaş büyüyor o ufak çocuklar peşlerinden büyüyen yoksulluk ve kaygı. Kimse farkında olmadan erdi o çocuklar ve o topladıkları çakıldak meyveler çürüdü, nesillere armağan olsun.

 Sanatım serenat, ekmeğe ödenen kuruşlar arttı artık. Bugün bir tas ay ışığı, sabaha yerli halkımın o porsiyon tarhanasından bir çorba içeceğim.

Geleni ağırlayın, gidene üzülmeyin çocuklar. Hep çocuktum, hep olacağım. Kemiklerim güçlenecek, zihnim kıtır kıtır yeni sayfaları karalarken sesim hep yükselecek çocuklar. Elimi çabuk tutmalıyım ölüm yakama yapışıp evlatlarıma hüznün yolunu tutturmadan geçmişime birkaç şiir, bir parça miras bırakmalıyım. 

Gençliğimden eksilen her güne bir nefret, bir kap gülümseme hediyem olsun. Asla çıkmayan sakallarımdan bir sırma saç, soğuktan çatlayan dudaklarımdan bir öpücük bırakmalıyım!




5 Ekim 2020 Pazartesi

MÜHÜRLEDİĞİMİZ MABET, KARANLIĞIN PRENSİ

Uzun zamandır gözlerim gizli tetik, bakışlarım külsüz dumanın peşinde. Sesim artık duyulur oldu, nehirler çok gür akıyor. Bakır tas ay ışığı, güneşe gebe kalmış, ben ise çoktan kaybolmuşum.

Korkular beni rehin almış, birazcık esir isem o kadar tutsağım bu mühürlü mabede...

Karanlığın ruhu, gecenin prensinin kollarına uzanmış şöyle bir gök kubbeye bakıyor. Gözleri yorgun, dişleri çürümüş. Korku onu çoktan gölgelere saklamış ve ben, işte o prens!

Gel de soframa otur demek isterdim sana, her yerde görmekten yoruldum. Kokun eskisinden fazla keskin, kokun eskisinden daha fazla taze. Kara fon çaldıkça çığırıyor beni, kara fon susmuyor. Yalvarışlar, yakarışlarla eski savaşlara, tarihin kara puntolarına mahkum ettiğim kalemime bakıyorum. 

Gecenin körü, sabahın feri olmuyor. Şafağın yeli, seheri bulmuyor. Ve işte ben, işte ben...

O kadar yalnız kalmışım ki, en kalabalık şehirlerden geçmişim de buraları bulmuşum. Ne kısa saçlı kadınlar görmüşüm, ne cüceler, ne çakıllar...

" Korkum olmuşlar o gün, kabusum olmuşlar, ben tanrısal yazılara düşmüşüm, çok ağlamışım o gün. "




25 Eylül 2020 Cuma

AŞK

Ne güz geçti bu kentler arasında, ne ipler koptu bu minarelerde, aradaki dünyaları fark etmeden nacizane lafların imdadın olmasıdır aşk.

Her düştüğün kuyudan çıkışında rüzgar bağlamış yatağında kül bağlamış güzelliğiyle yatağıma uzanmanı izlemektir aşk.

Neyin nesi?
dediğin anda yeniden doğmak, gitmesin o kadın diyerek zafer çığırtan, kulak kanatan ilahileri türkü gibi söylemektir aşk.

Ayak izlerini takip ettiğin, kulağına şiirler okuduğun o kısa saçlı kadına dualar etmek, çıkmadığın telefonlarda ağlaya ağlaya derdine çare, cefasını çeken mahkuma derman aramak gibidir aşk.

Aşk, azala azala akan ömrüme hayat, kızıl saçlarıma renk katmak gibidir.
Aşk, ayrılıktan korkmayan devlerin cesaretidir.
Aşk, para saçan cüceleri ezip geçer
Aşk, çiçekçilerden aldığın bir demet gül, yol kenarında kurulan tezgahtan bir parça tebessüm almak gibidir.

Aşk, ne büyüktür bir bilseniz. Sesiniz çıkmaz, gözleriniz itiraf eder. Odadan her çıktığınızda eteklere boncuk, dağlarda öldürülen çocukların sulu gözlerinde yaş olur. Kalpten kalbe olmaz. Ruhunuzdaki özlerinizden çıkıp yüce kubbelerde buluşur. Sonsuz olur. Eş olur, çocuk olur. Ama asla bitmez yine sizi bulur.

21 Eylül 2020 Pazartesi

MUTLU VE YALNIZ / İKİNCİ BÖLÜM

Tüm bu düşen yaprakları toplamak, her kanayan rüyayı hatırlamak ve tüm bunlara rağmen çekinmeden nefes almak gerekiyor.

Anılar, hatıralar, kalbini oynatan fotoğraflar. Hepsini kenara koy, bu gece bir tas çorbayla iki öğün ay ışığına şahit olacaksın. Dolunay bu gece, tüm korkularını, endişelerini unutacağın gün yakındır.

En çulsuz, o kadar hovarda ben bile uzun süre mutlu olmayı tattım. Sevdim, nefret ettim, ağladım. Ama sonunda hep ben galiptim, çok pişman oldum, şu hakir zaman bile beni yiyip bitirecek ama ne olursa olsun bir gün kalktığımda dünkü yaşantım çizgisini çekecek. Bana farklı bakacak, işte o zaman daha güçlü bir tebessüm gamzeli tek yanağımdan belirecek.

Bunca zamanı devirdin, çok para kazanacaksın, bir sürü insan hayatına girecek, en büyük arzularını yaşayacaksın. Artık vazgeçemezsin, sonlandıramazsın bu döngüyü. Bir gün başka bir bedende tekrar bu yaşlı topraklara ayak basacaksın.








MUTLU VE YALNIZ / BİRİNCİ BÖLÜM

Bir korsan gibi denizlere tutsak, esirler gibi umutlu olmak istiyorum. Gemi güvertesinden seslenen bir kaptanın kımızını doldurup bakır kadehini heves içinde sallayışına şahit olmak istiyorum.

Çalan bu melodi, akan bu nehirden durulan bu su, en gri gökyüzünden aşağı düşen yağmur damlalarının ateş teni ıslatmasına göz yummak kadar asil olamaz.

Beyaz beyaz sayfalarca yaktığım onlarca şiirin küllerine, ilk öptüğüm aşkımın büyümesine şahit olmak istiyorum.

Eskiyen gözlerimin kısılışına bak, betimlediğim bu doğa ana, ailem bu güneşin sözlerine kulak ver.

Elma ağaçlarından sarkan uçurtmanın bezini tutup şöyle bir kahkaha atmalıyız. Doldurun çocuklar, bahçemden istediğiniz kadar toplayın çocuklar, gülleri ezmeden, ekmeğinizi kurutmadan uykuya dalın çocuklar!

Bir de şu endama bakın, ne cesaret!
Ciğer deşen sesime kulak verin, biraz tebessüm edin. Hayat ağlamak için çok kısa, gülmek içinse uzundur. Siz asla yüzünüzü asmayın, bazen mutluluk yoktan var olur, pes etmek mi? Umut etmek gerekli, biraz da cesur olmalısın. En zor anında içine doğacağım, senin yüzünü güldüren ben olacağım. Çektiğin bu acı bitecek, gözlerin artık uykuya dalarken, bugün için şükürler olsun diyecek. Umut et, kafanı yastığa ölene dek rahat koyman dileğiyle!

Bu mucizeyi kadınımda bulmalıyım, ona fırsat buldukça yaklaşmalıyım, boynuna usulca hatta hafifçe dokunup tüm gençliğimden eksilen günlere bir öpücük bırakmalıyım!

17 Eylül 2020 Perşembe

KORKUSUZ KORKAK

Son savaş bitti
Mabet çoktan kapandı
Hiçbir tarihin süngüsü
Hiçbir zindan korkutamadı beni

Çok sayfa çevirdim, çok yazdım
Soframdan ekmeğimi alan hayat
Bir de tekme atınca
Ailem güneş, oracıkta belirdi
Sabaha kadar tenimi kavurdu, bir de ışığıyla
O güzel rengini saçlarıma verdi

Ben de sevdim elbet, ben de nefret ettim
Büyüdükçe içimde ufkunu aşamayan bir ruh
Ve o donuk suratım, bir anda gülümsemez oldu
İlahiler kulağımı çığırtan bir ses ile yalvarışlar etti
Vaveyla, güfte, hepsi bir oldu
Bu koca adamı yerle bir etti

Ve uzak diyarlardan değil
Mektup, telgraf tadında bir yoldaş konuşuyor
O benim her şeyim
" Kaçmana gerek yok, kaçarsan içindeki nefret öldürür seni "



15 Eylül 2020 Salı

SERENAT

Kalbimden gelen sesler eşliğiyle, gözlerinde kendimi kaybediyorum. Vahşileştikçe gece, yanaklarım gözyaşlarıma karıştı ve ben yine de seni aradım.

Üzgün hissettiğimde seni buldum, en mutlu anımda yine sen olacaksın çünkü hiçbir melek bu uzak diyarlara gidemez. Hiçbir melek bu kadar güzel gülemez, hiçbir melek beni mutlu edemez.

Ve gün geçtikçe kara fon çalıyor. Beni mezarlıktaki güller kuruyana dek sev, beni şeytanlar şehvetle zincirleyip tüm nefreti yüzümden kusturana dek sev, beni tanrının kirpiklerinde dinlenirken büyük büyük parklarda, en derin mabetlerin kuyusunda sigaram sönene dek sev, çünkü ruhlarımız acıya batacak ama yine seni bulacağım. Bu dünya çok küçük, bu dünya çok acımasız, gölgeler eşliğiyle dans et benimle, sesim kısılana kadar bekle, tüm merasim sona erdiğinde benimle bir defa daha denk gel, ve yine bedenlerimiz çift olsun. Gözlerin beni izlesin, çünkü yangın sona erecek ve tüm bu korku bitecek.








31 Ağustos 2020 Pazartesi

İSA KADAR ÇİVİLİ

huzur parıltısının güneşe olan ufkunu genişletmek için bir şans verilmiş gibi, sanki hüznü kesecek bir ilaç bu stres dolu topraklar, resmen bir kader, resmen bir sanat bu

ve zaman geldi, hovarda şeytan rujunu sürdü, melekler sürmesini çekti, tanrının gözyaşları ıslatıyor kirpiklerimi, nefesim kesilmiş, gözlerim aynı bakmıyor, kan çanağı başım sancılarla uyutmaz beni

huzur dolu soframdan ekmeğimi almış hayat, bir de tekme vurmuş, yetmemiş sırtıma haydutların zincirleriyle işkence etmişler, sesim çıkmamış, tek söz düşmemiş dilimden, ağlamışım ben, annem uyuyamaz bu gece, yeminim olsun yalvardım, kimse göz kırpmadı, kimse soframa bir daha oturmadı anne

kurşun değmemiş bedenimden uzak bir diyar burası, keserlerin bulunduğu, topal köpeklerin koklayamadığı bir kuyu burası

soğukmuş o gün, kabusum olmuşlar o gün, korkum olmuşlar o gün

Dream-art Oil painting Flagellation Christ Jesus torture free shipping  canvas | eBay


22 Ağustos 2020 Cumartesi

İNSAN NEDİR?

Kara fon çalıyor
Son kez, bu gece
Dillerde bir söz
Bir de uzaklardan gelen bir hece

Unutmak zor falan değil
İnsan uzaklaşınca belli olur
İnsan alçaktır, kinli kanlı
Zarif olduğu kadar ürkütür insan

İnsan öyle bakar ki
Bir demlik çay
Biraz duman içinde 
Yanan bir evin penceresinden bakar insan

İnsan sessizdir
Bazen konuşur
Bazen gözleriyle şakırdar
Ama insanı insan yapan
Hataları, anıları
Bir de geride bıraktıkları



17 Ağustos 2020 Pazartesi

NICOLA SAMORI 5

mevsimin son bahar yaprağı dökülene dek, sahillerde biriken kum ıslanana dek ve tüm yağan kar eriyip, sokaklar soğuk yağmurla ıslandığı sıra sokak ışıklarının sönüşüne denk gelmişsin

bir o kadar sessiz, bir o kadar bencil bir mevsimden selam olsun, ses vermeden şömine başında oturup iyice dinleyin

bazen öyle anlar olur ki güneş teninizi ısıtmaya yetmez, oturduğunuz yerden kalkmak istemezsiniz

bazen öyle anlar olur ki bir anı yaşarsın, o anı sen devrilene kadar oynar durur kafanın tam içinde

bazen öyle anlar olur ki piyano melodisi bir ilahi olur, kulak çığırtan bir ses olur

bazen öyle anlar olur ki o anı yaşamak istemezsin, aklına sadece uçkurunda bir basamak, bir tabak ölüm gelir

Nicola Samorì - Rigor Vitae | Phillips



16 Ağustos 2020 Pazar

NICOLA SAMORI 4

bazı anılar zihnin en karanlık köşesinde inzivaya çekilmiş acıya alışmış bir hayvandır, o kadar azgın ve vahşi bir hayvan

gözünde kanlanır, yazdıkça çekilmez, okudukça bayatlar ve sen tam kurtuldum dersin önüne bir fotoğrafla yerlere serilir

mum dökersin yanmaz, yırtıp atarsın kesmez
işte o an bir kurtarıcı beklemek gibidir, gök kubbe sana bakar sen ona bakarsın, tek bir kelime düşmez dudaklardan bir ıslık çığıramazsın, bir tane ses bile çıkmaz mı be adam? 

sorgula dur, sonra başa dön zipzifiri, tek tümsek bir sokaktan el salla ve göster bana kendini çakıldak adam
korkum sen misin?

perdeler yanar önce, sonra halıya sıçrar en son evdeki tüm parçalar tek tek kül olur, oturup dumanda boğula boğula sigara içmek kafayı çekmektir mesele

koyabilmektir yatağa rahat kafa, biraz da para, çok az giderebilmek özlemi, uykuyu anlatabilmektir mesele

10 Ağustos 2020 Pazartesi

NICOLA SAMORI 3

pürüzlü bir ten üzerinde, çırılçıplak dokunuşlar yaparken bir anda karanlığa ateş olmak üzere gök kubbe tekrar yere yansıyor

hiç geçmez mi gözlerinden?
hiç duymaz mısın merasimdeki ıslıkları?

uyandım, baktım ve oracıkta kaldım, hoşçakal diyemeden tek bir cümle kuramadan şeytan paktına çekildi

geriye zihnimden dökülen bu satırla kaldım
oysa dipdinç bir çocuk için zor
ve ateşin içindeki gök kubbe yansıması adeta bir albüm olup şarkılar çığırtıyor kulaklara

eğer ıslık kulağından yolculuk edecekse, duyguları yanan bir izmaritin küllerinde bulursun
ve dolan gözlerin konuşur, sesler duyurur tekrar
tanrı cevap veremez, tanrının serenatı intihardan korkan bir çocuğun içindeki kaygıdır, tanrının serenatı ölümün akıbetinde ve de merhumun cenazesinde anılır

NICOLA SAMORI 2

 replik tadında bir şaheser düşün, sonra onu yok ettiğini

kolay değil

ayrılık, ihanet, nefret, öfke, hastalık ve benzeri tüm gerçekler

işte o an gelir hayat, çıkar karşına, kocaman bir adam gibi, pes etsen edemezsin, kaçsan kaçamazsın, seyirci olursun

ama ne seyirci, bir bilsen, öyle seyirci, öylesine telaşlı bir seyirci

tren garında denk gelirsin, bir restoranda bahşiş yerine onu görürsün

aradan yıllar geçer, çocuğunu hastaneye yetiştirirsin, oradan sana bir tebessüm

tam katil tadında, bir o kadar adından emin, nefreti yenmiş, öfkeyi götürmüş, hastalık başa bela halde

işte o an gelir hayat, çıkar karşına, kocaman bir adam gibi, pes edemezsin, kaçsan kaçamazsın, seyirci olursun

Nicola Samori | Ana Spann | Flickr

NICOLA SAMORI

korku çığlıkları eşliğinde

sevgi edasıyla, oradan oraya kaçışan küçücük çocuklar, başlarında duran kimse yok

melekler kulaklarına bir şiir fısıltısı ile ilahiler armağan ederken, karşılaşmak tüm günahların ile

evet, tüm günahların ile aynı odadasın, yanında ufak bir tabanca, kafanda hep aynı ses, sık tam orta yerinden vur onu, özgürsün, görmek zorunda olmayacaksın bir daha, bitecek her şey, son bir ışık

Sultan AlShaheen on Twitter: "The Nature of Fear by Italian painter &  sculptor Nicola Samori (b. 1977), currently lives & works in Bagnacavallo,  #Italy… https://t.co/AOnFv3VWeQ"

7 Ağustos 2020 Cuma

MABETTE BİR KUYU

Tam takır
Güneşin esir aldığı gökyüzünden
Mabet içinde derin bir kuyuya düşmek

Saç derin kazına kazına
Sesin kısılana kadar bağırmak
Seni duyan kimse yok
Karardıkça hava
Mabet korkutuyor

Alışıyorsun gün geçtikçe
Açlıktan çürüyen dişlerin
Ve kuru gitmez gözlerin
Son bir umut beklerken
Kurtarılmaya ümit etmek
Korkunun doğası bu
Korku duvarla devrilmez
Ne olursa olsun evrilmez


SON SAVAŞ

Beni bu cepheye sen taşıdın
Beni bu savaşa sen soktun
Yaralıyken, merhum oldum
Bir kum ile sahillere doldum

Bana bu korkuyu sen yaşattın
Bana bu yarayı sen açtın
Kör kurşun senin namlundan
Sırtımdaki izler senin süngünden

Unutma
Beni bu densiz
Ve unutulmayacak
Tarihin sirke kokulu sayfalarına sen yazdın
Şimdi son bir savaş daha
Son bir cepheye daha gideceğim
Arkada kalma
Limandan bir kamyonete atla
Ve bir daha arkana bakmadan
Tek bir kan damlamadan
Bir daha adımı hatırlamadan
Ve tek bir satıra daha şahit olmadan
Söz etme kimselere
Son savaştan