8 Nisan 2022 Cuma

TRANSİLVANYA

Ben bu satırları bir gün değil
Bin zemheri yaşattım
Kalem yazmaz oldu
Kilometreler boyu, yetmez

Son zemheri ucunda
Ne tren, ne de otobüs yok
Ruhlarımıza karışmış esaret var
Korku var, kaybetmeye dair
Şüphe var, yaşamaktan öte
Ölümden vasat
Nefesi nikotin ettiğimiz gecelere
Lanet edercesine

Ne garip hadiseler, nece garip badireler
Sokak sokak, dudak dudak
Biraz duman, biraz kül
Kafenin birinde oturup 
Bahçesinden gardenya
Tezgahından çay toplamak gibi

Ve ben kendimi bu güven karşıtı harekete ortak ettim
Gözlerin kadar yeşil
Dudakların kadar sıcak
Bereket sütü göğüslerin kadar naif ormanlar keşfettim

Kışı seninle bıraktım, yazı sen getirdin
Gök kızıl saçlarımı ellerine emanet ettim
Ve bizi sürgün ettiler, tefe koydular
Adını anıp anıp zikrettim

Bilmezsin cancağızım, bilemezsin
Burada kuru soğuk, yakar güneş var
Sensiz mevsim yok, ne ay, ne de güneş
Senin gelişin, benim çekip gidişim var
Bir fotoğrafın rüyası var mesela

Şubat ayı geldi geçti, üzerinden bir tren
Bin bir ayrı otobüs, türlü insan
Kirli sakal bir yaratık çıktı 
Yürümedim, kaçtım, korktum
Bertaraf ettim, çuvallarca nikotin mundar
Harap olurcasına bir kavruluş yarattım kendime
Oysa direnmek ne güzel bir sanattır

Senin bakışlarına direnmek
Dudaklarına kavuşma arzusuyla
Oturup sekiz şiiri tek bir kalemde çürütmek
Satırları kovalayan ilham perilerine özlem duymadan
Aylar sonra, senin için, yeniden tanışmak bu tutkuyla
Ve sen yaz güneşi kadar doğu yakasından bir kez doğdun
Bu sefer kavuşacağız, ruhlarımızı esaret etmeden
Korkmadan ve şüphe gütmeden
Aylar sonra, senin için, yeniden