29 Aralık 2021 Çarşamba

ZÂTİ

Benim hınzır deviren pençelerim
Kabuslara ölüm getiren sivri dişlerim
Kanatlarım bilenmiş, kehribar keski bakışlarım
Gök kubbeden aşağı bir sarkaç misali
Kalbini eritecek ölü bir suratım var

Benden korkmaz mısın?
Diye soruyorum sana
Senin zerre parça öptüğüm ağzından bir ses
Toprak kadar saf, İstanbul kadar kirli yüreğin 
Konuş, mezarlığın gülü, susma bu sefer
Zihnin berraklığını tükür, günün nefretini kus

Benim acımı dindir, cezamı bitir dercesine
Gözlerini kırpıştırıp, güz yağan kirpiklerine 
Asılı duran yağmuru tek elinle silip
Diğer elinle aşkın milli oyununu sahneliyorsun

Bu bir serenat, bu bir sergi, korkudan zatiye şehvettir!
Ben ne zaman uzak uzak yürüsem, yaz geliyor
Güneş doğar doğmaz karşımda sen
Gün ağarmadan, kağıt bir paranın üzerine yazılar
Defterler, kitaplar, sümbüller, gardenyalar geliyor 
Tarafınca, bir o kadar tarafsız, o kadar sessiz 

Göz bebeklerin erir, yüzünden pullar dökülür
Yanıkların, İsa'nın Meryem'i gibi merhem oluverir
Ve bedeninden bir parça koparırcasına hasret kalmışım
Dudaklarım basiretin kadar kutsal
Ellerim halı dokurcasına naif
Suratım bir çocuk saflığıyla sevişir seninle

Şayet, kimdin? 
Nereden geldin?
Sorgu, sual eksik
Öylece yürürüm
Yanımda sen, tepede ay
Yürü arkadaşım
Cancağızım, mezarlık gülüm







24 Aralık 2021 Cuma

CEMAL SÜREYA

Benim buğday tenli aşkım
Biz kimse görmez sanıyoruz ya
Umarsızca, bereket sütü içer gibi
Kusursuzca, çılgınca seviştiğimizi

Gökyüzleri tutkun ettik
Millete ilan aşkımızı
Duyacaklar dudaklarımızdan
Bereket sütü içer gibi
Her şapırtıyı
Birer birer

Tefe koyarcasına sürgün edileceğiz
Haram edecekler beni sana
Seni anıp anıp ağlayacağım

Geride bir defter yanacak
Kalem elimde terk edeceğim bu şehri
Kim bilir öleceğim belki de




21 Aralık 2021 Salı

KENDİYLE SAVAŞAMAYANLAR

Sen kötü bir rüyasın
Aynaya karşı, tükür oğul!
Buz gibi kan kusacaksın, dişlerin dökülecek
Gaipten sesler duyacaksın, kulakların çınlayacak

Nefret edeceksin, elbet seveceksin
Bugün güleceksin
Yarın güneşe bakarak ağlayacaksın
Bir kılıçla yaşadıysan, bir silahla öldürüleceksin
Öylesine deli dolu yaşayacaksın
Haplar dolap üstü mesken tutacak mesela
Gecelerin hatırı için ağlayacaksın

Bu karanlığı sana ben getirdim
Konuşasın diye kelimeler verdim
Tanrı afalladı, şeytan dimdik 
Kanına karışmış, dişler kıtır kıtır
Elinde bir fotoğrafla dans edeceksin

Yaşamak öyle rahat değil
Uyumaktan bile korkacaksın
Kabuslar göreceksin
Karanlıktan korkan bir kör olacaksın
Müziği hissedeceksin mesela
Su gibi akıp gideceksin her parçada
Ciğerlerin parça parça
Akacaksın, bırak aksın
Kanım oluk oluk
Damarda durmasın

Ölümü seveceksin arkadaşım
Yaşamaktan korkacaksın
Uykunda öldürecekler seni
Boğazında karış karış eller
Ağzın yüzün çökmüş, bir umut
"Boğun ulan kavat herifler, nefessiz kalayım!"
Diyebileceksin
Tadacaksın ölümü her şekilde
Tren altında, silah kafanda, bıçak şakakta
Tadını seveceksin, alışacaksın
Yaşarken öleceksin 

Sevmeyi seveceksin
Kurban çığlıklarına bağımlı bir şeytan gibi
Kana susamış bir piyon gibi
Halkını hor gören bir padişah gibi
Öpmeyi seveceksin, kadını
Yaratıkları seveceksin, görmekten korkmayacaksın
Sevmeyi seveceksin mesela

Yeri geldi ölmeyecekmiş gibi yaşayacak
Vakit zaman demeden, ihanetten korkmadan seveceksin
Ama öğreneceksin
İnsan kirli, insan kör, insan çirkin
İnsan öğrenmeyi öğrenir
İnsan ki, müsvettir
İnsan ki, aciz, hakir, hor göreceksin
Ama öğreneceksin oğul



18 Aralık 2021 Cumartesi

MEZARLIK GÜLÜ

Benim korkmuş, depresif yanım, kedi kadar naif
Naçizane dudaklarına sürme çekercesine işlediğim
Kalfa, mezarlık gülü, sigarayı tabut devirircesine dumanlayan
Fayda bilir, menfaatçi ve de tıpkı benden bir parça
Telefon ahizesinden saf kokumu alıp baştan çıktın
Artık yasak elmam olacaksın

Acıları mutluluğa ben değil sen çevireceksin
Geri dönülmez günlerde, fotoğraflarda ölümü görürdüm
Şimdi herkesin dilinde sen, gözlerine ışıklar patlattım
Ömre renk veren tek bardaktan bir yudumluk su kadar aziz olduk
Bir o kadar konuşuluyor muyuz? Üç adet soru sor demiştim
Sen şişeyi bana çevirdin, ıslak ve sıcak tenin daha çok kavruldu

"LOSGP"
Durağın birinde atılan çığlık esareti
Son kez sarılırcasına, uzak uzak yürüdün
Neden arkana bakmadın?

Nedir bu çekilen bizler tarafından?
Pişmanlık mı? Gerçeklik mi?
Yoksa sorular cevapsız kaldıkça
Geçmişte açılmış yaraları deşmeden saran
Bir tutam kefaret mi?

Aynı yol, üç kez yürüdük, yine yürüyorum
Tek başıma, çaresiz kaygı himayesinde
Tepemde ay ve bulut, kızıl saçlarıma yağmur düştü
Gözlerim boğulurcasına ağladım o yolda
Ve sesin hep kulaklarımda, pişman mıyım?

Sorgu sual eksik olmadan, bir sigara daha yaktım
Boğazım kupkuru, dudakları çatlatan zemheri
Ve de ıslatan sen, yeniden doğan, tanrıça silueti 
Yüce arkadaşım
Esenlikler dileyeceğim, ışıkla kalacaksın
Belki de benim olacaksın
Ya da unutup, dördüncü defa aynı patika
Benimle tamamlayacaksın

Cancağızım, benim sıska, tatlı tutkum
Kollarımda taşıyıp başka zevklere sürgün ettiğim
Şayet rıza duyduğumuz bu dokunuşlar bizi bağladı
Artık istesen kurtulamazsın
Çünkü acıyı beraber sırtlayıp
Şehveti beraber taşıdık
Ne az buz yürüdük
Ne de bir karara varabildik
Bıraktık zamana, yağmurun damladığı
Bir başka duraklar
Belki kızıl saçlı define
İstasyon'da bir mezarlığa

Benim mezarımı sen kaz
İlk toprağı annem atsın
Seni oracıkta görünce ağlayacak
Sarıl ona önce, sonra toprağıma gardenyalar dik
Yaslı toprağımdan filizlenecektir 
Hem gardenya koklarsın
Beni sana hatırlatır belki

Henüz yirmili yaşlar, kara fon kulakta gitti desinler
Aldırış etme, şiirlerimle yaşa beni
Bana verdiğin defteri, işte o gün sana ait edeceğim
İçinde bir şeyler bulacaksın
O zaman beni cidden anlayacaksın
Sözler ve yeminler tutacaksın
Bu gece şahit olsun ki
Yoğun yoğun hissedeceksin
Hiç hissetmediğin kadar
Dişlerinde kemiklerimden tatlar
Gözlerinde yaşlar olacak ama
Anlayacaksın cancağızım



4 Aralık 2021 Cumartesi

KÖMÜR KARASI

Herkesin bir kara fonu vardır, kulakları çığırtan
Asla unutulmayan, travma imajı, akıllara zarar
Yüzü gözü patlamış, düştüğü kaldırım nasıl çatlamış?

Kimi nefes aldığı sigaraları hesap ederken
Nikotin etine sütüne karışmış vaziyet, o an beliriverir
Duvarda on altı yıl, bir merhumun resmi
Asla yaşlanmayacak bir halde, gülümsüyor
Şayet arkada kalanlar gülümser mi?
Ölüler konuşur mu?

Ses seda çıkmaz, bir fotoğrafın özlemi yatar orada
Tabutunu dört kişi taşır, acısını kimse taşıyamaz
Ateş düştüğü yeri yakar derler, sahiden mi?
Yoksa gaipten mi bunlar?

"Kaç yıl boyu sordum? Kaç dakika cevap var?"
anlamsız esaretin, apaçık gizi eşliğinde 
taşlara dipnot, bir ölü, bir de kavuşamayanlar"