"Ölmek için barut ve ateşin nişanına ne gerek var?
saçlar bağ, gözler silah, dudaklar hançer
sözler kurşun olamaz mı?"
Oysa ben
düşmanımın cengaver kör kurşununa direndim de
dostumun uzattığı ihanet tüten güllerin
tatlı dikenine ölüverdim
Samimiyeten atılan sıcak gülüşler
yerini soğuk yumruklara devretti
birçok sancıyla, çokça darbelendim
ancak hiçbir sızı tutamadı
kalben sancıların yerini
lakin umuyordum hep
vücuttaki yaralar gibi
kalben yaraların da kapanıp
beraberindeki izleri alıp götürmesini
Sabırla bilediğim jilet
bileklerimden kayıp gitti
gençliğimin kan kırmızı mürekkebini
masumiyet beyazı kağıtlara akıtıverdi